13 Ağustos 2015 Perşembe

Tara



Tara
Tara
Tara
Saçını
Ağla ve
Ağlat
Gözlerinin
Anlamsız
Bakışlarını
Yak
Bir tutam
Dedemin
Umutlarını

Kar Taneleri




Son baharda uğurladım
Bahar dalı olmuş saçlarını
Gözlerinde
Büzülmüş
Bir torbanın
İçindeki anılar
Yılları tüketip
Umarsızca eridiler
Kar taneleri gibi

Satır Arası




Satır 
Aralarında
Yatıyor
Uslanmaz 
Bir öfke gibi
Sana olan 
Özlemim
Cümle başlarında hep
Seni sevdiğim 
Yazılı
Sekiz sütuna
Manşetten giren
Haber gibi


Bir Solukta Yaşa

Bir solukta yaşa
Özlemli günlerin ozanı
Öyle gökyüzünü 
ya da bulutları
Yağmuru fırtınayı
Lapa lapa yağan karları
Ananın akça pakça gelinini
Beyazlara boyadığın prensesini
Sevecenini unutma
Hepsini bir solukta yaşa
Sen ki bu yalnızlığın odasında
Yenilmeye değil
Ozan olmaya geldin

Ayna Tutuyoruz

Ayna tutuyoruz
Karşılıklı durup birbirimize
Sen gülüyorsan
Ben mutlu oluyorum
Sen hüzünlüysen
Ben üzgünüm
Sonra bırakıp aynayı
Salıncakta sallanıyor
Vücudumuz
Her şeyi
Boş verip


07.05.1989

Yazmak Zorundayım


Ne yapıyorsun sen. Ayaklarımı yerden kesiyorsun, havalarda uçuyorsun, dudaklarımı yarım öpücüklerle dolduruyorsun. Beni Kaf Dağının arkasına uçuruyorsun. Ne var orada, kim var orada. Bu dünyayı bırakıp nereye gidiyoruz söylesene. Ellerim yanar, döner benim ellerim, ellerim, ellerimde kendi ellerim. Konuşmaz ağzım, söylemez dilim. Öyle bakıp duran, sessiz, çırpıntılı gözlerim. Hani gözlerin, nerede seninkiler. Öyle bulutlu ki, yüzün göremiyorum seni. Dokunuyorum hiç sesin çıkmıyor. Sonra bir çift el uçuruyor beni göklere. Pamuk gibi duran buluttan bir parça koparıp geri dönüyorum. Sonra pamuk helva oluyor. Yarısını sana vermek istiyorum. Dünya, insanlar, kardeşler, eşitlik el ele sloganıyla. Neredesin, seni göremiyorum. Birden yüzüm, dudaklarım binlerce öpücükle doluyor. Yağmur gibi gökten öpücük yağıyor. Saçlarım, vücudum, ellerim, kirpiklerim ıpıslak oluyor, bu coşkulu yağmur sonrası. Ve çıkan gök kuşağının altında silinme gereksinimi duymadan, kurumak amacıyla bir taşın üstüne oturuyorum. Biri yine ellerin, fısıltıyla, ver onları bana; ver benimkilere karışsın seninkilerde. Güzellik diyor, aşk diyor, tutku diyor, gelecek diyor. Elimi avucuna tıkıyorum telaşla ve ona üç küçük maymun masalını anlatıyorum. Şu kirli çay deresinde, burnu sümüklü çocukları gösteriyorum. Uzakta suyun kenarında çıplak ayakları, pisliklere bulaşan çocukların ellerindeki uçurtmaları söylüyorum. Hadi gel onları da uçuralım diyorum sana. Öylece bakıyorsun çevrene şaşkın, sonra yeniden yok oluyorsun. Senin benim üstümden attığın çuvaldaki  öpücüklerden, bende onlara atmak istiyorum. Silkiyorum, gökten tek tük bir iki öpücük düşüyor.Gerisi boş, ses değil; çıtırdı bile yok. Duyulmuyor evrende öpücüklerinden bir tını. Üzülüyorum, çocuklara erişemediğim için. Seni havaya fırlattığım da üzerinde pembe çiçekli elbisen var. Etekleri döndükçe açılıyor, açılıyor. Yanımda, yöremde ne kadar kötülük varsa, bir kılıf olup örtüyor üstlerini. Bir seviniyorum, bir seviniyorum; gelip atılıyorum kollarına. Ne çok seviyorum seni ve ne çok seviyorsun sen beni. Hayır bırak beni sevme. Tarla da bu mevsim kadınlar pamuk topluyorlar. Gel el ele verip, onları sevmeye gidelim. Bulutlar arabamız, güneş umudumuz.Göz açıp kapayıncaya kadar oradasın. Ve hemen yanında tarlaya getirilip , unutulmuş gibi duran; ağzı emzikli çocuğu öpüyorsun.Onu emziriyorsun,  sütsüz göğüslerini sütle doldurup veriyorsun ağzına…Uzakta salına salına geliyor bebeğin anası….Ellerim düşüyor boşluğa ve kaybolup gidiyorsun pamuk tarlasında…

20.09.1988