1 Aralık 2020 Salı

Cevapsız Kalan Duygular

 

yazamadım

yazabilseydim eğer

en çok "özlediğimi" yazardım

eğer yazabilseydim

boşluğa düşen sımsıkı tuttuğun elimde kalan

o sımsıcak enerjini yazardım

ne bileyim

dinlediğim şarkılarda 

köşe bucak yürüyüşlerde

yaşadıklarına dair olan biteni

yazabilmek isterdim

veya o sımsıcak kelimeleri

sohbetleri

telefonla aramalarını

pencere önü sefalarını

ve bitmeyen o geçmişe olan özlemlerin sohbetini

o sofra sohbetlerini

yedirmeni içirmeni

hepsini yazmak isterdim

ama bir şey var ki ders olsun herkese

hayata sımsıkı tutunmaların

güler yüzle en karmaşık yollardan geçip

en olmadık acılarda

en olumlu yaklaşımla

sevecenliğin

tevekkül içinde davranman

velhasıl

bir eser bırakıp

ağlayarak geldiğin dünyadan

sessiz sedasız terk eyledin.....

şimdi içimde derin bir sızı

özlem

sevgi

şükran

ve gururla

yaşıyorum...


Heyecanla gidilen


Heyecanla gidilen
O ilk gün
Hayatına
içini ısıtan
O ilk dokunuşu yapan el
Seni alır götürür
Bir harfin peşinde
Başlayan
Hecelerin evrenine
Kelimeler oluşur
Cümleler
Derken bir bakarsın
Koca bir paragraf
Selamlar seni
Yarattığın eserin
Müellifi olarak
Gururlanırsın ama
İşte o eldir
yoluna çıkaran seni
Yol haliyle senin yolundur
Ardından bakan da odur
Ne yollar başlamıştır
Yüreğinden
Ne adımlar atılmıştır
Ellerinden
Ne hayatlar kurulmuştur
Dillerinden
O yine de hiç bıkmaz
Yorulmaz
Dinlenmez
Hep aynı harfin
Aynı kelimenin
Aynı cümlenin
Öğretisinde
Dokunur hayatına sıcacık gözleriyle
İşaret ettiği yolun ülküsüyle
Ve ettiği öğütlerle...
Minnetle
Şükranla
Yüreğinde O ilk dokunuşun heyecanı ile
Koşarsın O na ...
O na koşarken de hep aynı nakarat
Düşer dilinden
sevgiyle
Özlemle
Saygıyla
Gururla
Ve minnetle...
24/11/2018
Başta Baş Öğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ilmin ve fenin peşinde koşan Atatürk ilkelerini benimsemiş tüm Öğretmenlerin bu özel ve şükran duyduğumuz öğretmenler günü kutlu olsun...

Bu da doğum günü şiiridir


Çokça özlem
Mutlaka umut
Haliyle hüzün
Biraz kırgınlık
Ve elbette mutlulukla
Dizelenmiştir
Kafam iyidir
Şarap
Martini
Ve dahi sohbet
1964 den bu yana
Film şeridinden geçen
Anılar
Asıl olan hayat
Gerisi laf-ü güzaf
Bir de türkü var
Kulaklarımda
"Daracık sokakları duman bürümüş
Külhanda beyler...."
Şimdi geldi aklıma
Bir ben biliyorum
Birde o
Bir de bilmesi gerekenler
Bir de ne bileyim
Bir biçimde öğrenmişler
Lafım odur ki
Eğer vicdanında güller açıyorsa
Ne mutlu sana
Yoksa
Bir bankın yalnızlığında
Kar kış
Geçmek bilmez
Yıllar
Yıllar geçer
Ağacın yaprakları gibi sararır
Bir yaprak kalır dalında
Ha düştü ha düşecek
Ama düşmez
Ta ki Agop gelir
14:20 de
Yakar bir cigara bekler
O bekler
Sen beklersin
Yaprak bekler
Ve bilirsin ki
Dünya yıkılsa
Adalet olsun diye
Sana seslenir
Ve öylece bakarsın
Gülümsersin hayata
Artık ne varsa
Aklına gelir yine de
Ve söylersin
" bu dünyayı güzellik kurtaracak
Ve bir insanı sevmekle başlayacak her şey"
O insan
Kadehi doldurur
Ve şerefe
Hayat işte
Teşekkürler anne.....
28/11/2020
Küçükesat

3 Kasım 2020 Salı

Geçmiş Olsun İzmir

 


ekimden kasıma geçmek

sonbahardan kışa geçmektir.

yağan sonbahar yağmurları

kar kış soğuğuna bırakır

üşürsün

ellerin donar

çatın akar

eve ekmek götüremezsin

ama hep bir umudun vardır

zira ne de olsa kışın sonu bahardır

gözyaşları ile karşılarsın

bahar aylarında

doğanın uyanışında ki

hayatın renk renk açan

o güzel kokan çiçeklerini

o gün elbet  gelecek

elbet İzmir yine

bir bahar dalı gibi

hayat dolacak

01/11/2020



19 Eylül 2020 Cumartesi

İzler

 


iyinin ve kötünün arasından

vicdanınız

sabah gün ağarması gibi

hayatınıza sızmaya başladığında

o ışığı yakaladığınız ölçüde

izler bırakırsınız 

doğduğunuzda belli olmayan

gittiğinizde belli olur

ağlayarak merhaba dediğiniz andan sonra

yaşadığınıza olan dokunuşların 

birikmesinden meydana gelen 

aslında tamamı ille kendinsin

kendi başınasın 

etrafında çevrelenmiş

kaos içinde kalmış bir bireysin



15 Eylül 2020 Salı

Gece Yarısı


yolun tam ortasında

geçmişin

geleceğin

ve yaşadıklarınla

beklediğin çaresizlik

sana seslendiğinde

elinden kayıp giden

o muhteşem dörtlükleri

hadi söyle bakalım şimdi

yok,  yok öyle 

karanlığa koşarak

kalamazsın aydınlıkta

kararın ne olursa olsun

aslında hep aynı 

nakarat aynı

o özlediğin sıcaklık aynı

özlemlerin aynı

olan biten aynı

geride kalan hüzün

ve göz yaşları 

hep aynı

o yana baksan da

bu yana baksan da 

olmayan bir pencere

sımsıkı kapalı 

gün ışığı gibi içine sızan anıları

anımsamaya çalışsan da

hiç tam olmayacak  

sende saklanan

yüreğinde kıpraşan

hüzünle bekleşen

artık onun elleri

onun kolları

yürüdüğü ayakları

gülümsediği suratı

sımsıcak bakışları

fedakarca sarılışları

ve her nedense 

dağılan 

karman çorman olan

yaşadıkları

anıları

izleri

acıdan bağrışan dizleri

orada

hemen orada

bilinemez

görülemez

hissedilebilir mi

nasıl hissedilebilir ki

nasıl nasıl yazılabilir ki

ya nasıl konuşulabilir ki

belkiler

olabilirler

ve bekleyişler

göz yaşları

göz yaşları

ve koca bir yalnızlık

alnıma yazılı adı

sevdası yüreğime

anlattıkları vicdanıma

o nedenle hemen yazdım

hemen anlattım

ve şimdi de belirsiz bir sesle

duvarlara yazıyorum...

ya görürse...


14/09/2020

balkon söylenceleri 

14 Ağustos 2020 Cuma

Haberi Alınca


bir yazı

bir söz

iki kelime
iki haber
güzellik
mutluluk
ve umut
ufacık
kocaman
ne zaman
nerde
nasıl
beklediklerin
özlediklerin
duydukların
paylaştıkların
anlattıkları
heyecanı
mutluluğu
ve adımları
beklentileri
hep o aynı nakarat
14.20....
Agop bilir bir tek
o da söylemez...
ya da şöyle demek lazım
bilen bilir
bilene selam olsun
bilmeyenin de canı sağ olsun...

14.08.2020

28 Temmuz 2020 Salı

Sıraladığım Kelimelerin




Sıraladığım kelimelerin
Cümleleri
hüzünlü bir yol gibi
Bahara dönüyordu
Ama bir paragraf silinmiş gibiydi
Parıldaması
Okudukça
İnsanın içini coşturan o kelimeleri
Cümleden kopuyorlardı
Klasik bir müzik çalıyor
Ama yine de
Ruhum
Halay çekiyordu çaresizce
Göz yaşlarım bile durdurmuyor
Yere göğe sığmaz
Dolaşıyordum bütün sahneyi
Tek başına
Yoktu !!!
Aslında vardı da                                  
Nedense artık yoktu
Birkaç nida
Birkaç anı
Birkaç eşya
Ve boşalmış bir mabet gibiydi şimdi
Artık kelimeler de  paragraf olamayacak kadar
Bedbaht ve yorgun
Baharı bu kez hüzünle karşılıyordu
27.07.2020
Ankara Balkon söylenceleri ve Liszt dinlerken…

25 Haziran 2020 Perşembe

vedalaşmalar

Vedalaşmalar
Vazgeçişler
Vahim sonuçlar
Varlığını kaybedip özlemlemeler
Kar kış
Boşa bu yakarış
İsrar
Öpüşmeler
Göz yaşları
Ve kayıtsız duruşlara çarpan
O sımsıcak dokunuşlar
Belli ki gidiyor
Yolu yolun değil artık
Belli ki hiç fayda etmiyor
Dudaklarındaki sevdalı davetler
Bir son laf
Son bir dokunuş
Ve işte geldi çattı
Bedenler çoktan ayrıldı
Son kez ardından baktığında
Sokak üzerine çığ gibi düştü
Dönüp de yine o masaya baktığında
Boşluğu çoktan dolmuş
Kahkahalar ile
Yeni bir hikaye başlamıştı
Sokak artık boştu
Adımların hızlı
Gözlerin
Ah o gözlerin
Dediği dizeler kaldı kitabın arasında
Atmayı düşünüp te atamadığımin
O son sözü de
Unuttun
Şimdi
Çay içiyorum
Kendime hayret ederek
O gençlerin hikayesinde
Dizeleri atıyorum denize
Balık olup dönerler belki diye


02/01/2019

8 Haziran 2020 Pazartesi

Yolcu - Neşat Ertaş

Bir anadan dünyaya gelen yolcu
Görünce dünyaya gönül verdin mi
Kimi böyük kim böcek kimi kul
marak edip heçbirini sordun mu
Bunlar neden nedenini sordun mu

İnsan ölür ama uruhu ölmez
Bunca mahlukat var heç biri gülmez
Cehennem azabı zordur çekilmez
Azap çeken hayvanları gördün mü

İnsandan doğanlar insan olurlar

Hayvandan doğanlar hayvan olurlar
Hepiside bu dünyaya gelirler
Ana haktır sen bu sırra erdin mi

Vade tekmil olup ömrün dolmadan
Emanetçi emaneti almadan
Ömrüyün bağının gülü solmadan
Varıp bir canana ikrar verdin mi
varıp bir cananın kulu oldun mu

Garip bülbül gibi feryat ederiz
Cehalet(cahiller) elinde küskün kederiz
Hep yolcuyuz böyle geldik böyle gideriz
Dünya senin vatanın mi yurdun mu

Neşet Ertaş

2 Haziran 2020 Salı

Sineson'lu Kirkor ile Kayakapı'lı Esat'ın torunları

Sineson’lu Kirkor ile
Kayakapı’lı Esat
Kapadokya’da
Güzel atlara binerler gün boyu
Ürgüp’ün “Üç Güzelleri” nde buluşurlar
Aynı suyun
Aynı havanın
Aynı yolun yolcusuyken
Kirkor düşer yollara
Ailesini alıp ta Prokopi’ye, 1924 de...
Ama torunları tanışır tesadüfen
1984 de 70 yıl sonra İzmir’de...
İkisi de öğrencidir
Agop ile Bülent
Konuşurlar
Anlatırlar
Ve o güzel atlara binip giden
Dedelerini paylaşırlar
Ve şimdi Prokopi’den Ürgüp’e
Yazarlar birbirlerine
Yazarlar da ne yaZarlar...
İnsanlık
Dostluk
Hayat
Ve bir söz
“Şurdan gidek Ürgüp’e göçek”
Anılarla yaşam örtüşür böylece
Şiir olur dillerde, gönüllerde...
Agop ile Bülent
Artık kardeştirler...
Vicdanlarında ortak ülküleri ile....
02/06/2019

1 Haziran 2020 Pazartesi

Otogarda Torunlarını Beklemek


Otogarda Torunlarını beklemek ayrı bir heyecan olsa gerek. Eski Ankara Otogarı Tandoğan Meydanına yaklaşık 1 km uzaklıktaydı. Küçükesat'taki bizim evimize ise yaklaşık 4 km. uzaklıktaydı. Otogarın tek giriş ve çıkış kapısı bulunmaktaydı. Sefere çıkacak otobüsler otogarın sağ tarafında peronlarda bekler. Sol tarafta ise Ankara dışından gelen otobüslerin yolcuları indirdiği yarısı kapalı peronlar vardı. Babamla otogara genel olarak erkenden giderdik. Yani beklediğimiz otobüs tahmini 15:30 gibi gelecekse, biz en geç saat 14:00 de otogarda beklemeye başlardık. Neydi bu heyecanımız. Mersin'den yeğenlerim, yani babamın torunları ve ablam gelirdi. Heyecanla bekleyişimiz bundandı. Zira özlüyorduk. Eski zamanlardı her an görüntülü telefonla konuşma olanağı olmazdı. Muhtemel yaz tatili ya da ara tatil veya bayramlarda hep yaşardık bu heyecanı. Ritüelimiz asla değişmezdi. Babam müthiş bit taktikle benim de fikrimi alarak otogara gelen otobüslerin giriş yolunun iki tarafına ayrı ayrı konuşlanırdık.  Otogarda torunlarını beklemek ancak bu kadar güzel olurdu. Bizde bunu yaşardık. Babam arada hız kesmeden sigara içmesine de devam ederdi. Gelen her otobüse bakardık. Ama beklediğimiz Mersin Seyahat'ti aslında. Ama gelen her Mersin Seyahat otobüsüne baktığımız gibi, Mersin'den gelen diğer otobüs firmaları da her ihtimale karşı bizim hedef ve takibimizdeydi. Neden derseniz.Ya yolda bir şey oldu da otobüs değiştiyse. Yani her ihtimale karşı. Karnımız acıkır poğaça ayran da ayrı bir keyifti beklerken. Arada karşıdan karşıya bakışır. Yoklar, bu otobüste değiller gibi kafamızı sallardık. Ama yine de gidip bakardık. Ne güzel bir heyecandır bu tarif edemem. Özlemişsin bir yandan, bekliyorsun bir yandan ve otobüsü kaçırmamaya çalışıyorsun diğer yandan. Saat yaklaştıkça, artan heyecanımız ile kurduğumuz düzen bozulur. Artık plansızca her otobüse bakar olurduk. İsimleri yanlış görme endişesi ile özlem yarışır adeta. Saate baktıkça kendimizce geçiktiğini düşünüp, bir de sorarız otobüs firması yetkililerine. Daha gelmedi ve birazdan girerler lafını duymak bizi rahatlatır. Ama bu uzun sürmez. Artık gelsin istersin. Salimen bir gelsinler. Evde anneanne hazırlamış yemekleri. Bekliyor oda. Bir o kadar da o da heyecanlı. Hazırlıklar önceki gün başlar. Ve artık otobüsün gelmesi an meselesi. Ve artık dayanamayıp yan yana geliriz. Ve görünür Mersin Seyahat. O ne ihtişamlı giriştir.. Muhtemel ablam ve yeğenlerim de bir heyecanla otogara girmeyi bekledikleri andır. Ve daha camdan görür görmez birbirimizi bir rahatlama ile koştururuz otobüse doğru. Ve kavuşuruz. Sımsıkı sarılırız. Mutlu mesut bir halde bavulu alıp da taksiye gidişimiz de ayrı bir heyecan. Hem konuşur hem sarılır, hem gülüşür hem de şakalaşır babam. Ne mutludur o anda. Ne mutlu olur yeğenlerim o anda. Ve gülücükler yüzünde ablam sorar sorularını. Canım ablam ya ne güzel de sarılarak yürürdük ve o kısa sürede ne var ne yok hemen konuşurduk. Aramızda bir dağ gizlerdik sanki kimse görmezdi. Taksiye doluşup da eve giderken de başka bir heyecan kaplardı hepimizi. Annem beklerdi camda. Ona ulaşmaya ve bu mutluluğu paylaşmayı hedeflediğimiz koşturmamız  böylece sevgiyle biterdi.

Otogarda torunlarını beklemek  ritüelini kaç defa yaşadık bilmiyorum. Ama aklıma geldikçe içimde hem bir mutluluk hem de bir hüzün kaplar. Yaşlandım mı bilmiyorum ama o güzel günler, o heyecan beni hep mutlu etmiştir. Babamla paylaştığımız otogar da torunlarını ve ablamı bekleme anlarının en güzel yanı, o bekleyişlerin hep mutlulukla sona ermesiydi. Şimdi anılarımda ama hep severim otobüs firmalarını.Yolları açık olsun.







24 Mayıs 2020 Pazar

Sütlaç, Covid 19 ve Ramazan Bayramı


Sütlaç, Covid 19 ve Ramazan Bayramı bir araya gelince yaratıcılık artıyor. Hiç umulmadık bir süreç hayatımızı belirliyor. Bu nedenle yaşam koşullarımız ve yaşam biçimimiz de hızla değişti. Alışkanlıklarımızı bırakıp, yeni bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz. Sokağın gizeminden evin belirgin koşulları ile mutlu olmaya çabalıyoruz. Haliyle kolay değil. Covid 19 hayatımıza girdiğinden bu yana en çok sevdiğimiz yemek ve tatlilar da gündemimize geldi. Hatta bu tatlıları nasıl yaparız diye de sorgulamaya başladık. Sütlaç benim tercihin değil. Covid 19 da benim tercihim değildi. Ramazan Bayramı ise hiç hesapta olmayan bir buluşmaydı. Yani Sütlaç, Covid 19 ve Ramazan Bayramı hayatımda bir kesişme yarattı. 
Covid 19 artık herkes bilgi sahibi. En azından sosyal mesafeyi korumak gerekiyor. Maske takmadan dışarı çıkmamak şart. Sürekli olarak temizliğe dikkat etmek en temel koşut. Genel olarak işin yoksa dışarı çıkma. Evde hayat var diyerek yaklaşık 3 ayı tamamladık. Zor koşullar kendi olanaklarını oluşturuyor. Hobiler, merak ettiklerin, okuduğun kitaplar derken her şey online ve sosyal medya üzerinden devam ediyor. Ramazan ayı böylece geçti. Bayram geldi çattı. İşte bu anda Ramazan Bayramı ritüeli ise tatlı hazırlanması. Peki hangi tatlı derken. Hiç akılda olmayan sütlaç gündeme geldi. 
Sütlacı herkes bilir ve sever. Konu fırında sütlaç olunca heyecanlanmamak elde değil. Bir başka severiz. Sütlaç üzerindeki kızarmış kabuğu yemek de ayrı bir zevk. Fırında sütlacın nasıl yapıldığını biliyor musunuz? Sürekli pastahaneden  alıp, yemek zorunda kalıyorsanız artık buna son verebilirsiniz. Size araştırıp bulduğum ve bizim evde oğlumun denediği ve iyi sonuç aldığı tarifi yazıyorum.Hadi iyisiniz.

Fırında Sütlaç Yapılışı İçin Malzemeler

  • 1 litre süt
  • 1 su bardağı şeker
  • Yarım su bardağı pirinç
  • 3 yemek kaşığı buğday nişastası
  • 1 paket vanilya
  • 2 su bardağı su
  • Yarım su bardağı süt (nişastayı açmak için)
Fırında Sütlaç Tarifi Yapılışı
  1. Fırında sütlaç için öncelikle pirinci haşlayalım. Pirinçleri güzelce yıkadıktan sonra, 2 su bardağı su ile pişene kadar haşlayın. Çok az sulu kalacaktır.
  2. Diğer malzemeleri ekleyelim ve sütlacı pişirelim. Haşlanan pirinçlerin üzerine sütü, vanilyayı ilave edip kaynatın. Karışım kaynamaya başlayınca şekeri ve yarım su bardağı sütle karıştırdığınız 3 yemek kaşığı buğday nişastasını ilave ediniz. 10-15 dk daha kaynatıp altını kapatın.
  3. Sütlaçları fırına sürelim. Fırın için uygun ısıya dayanıklı sütlaç kaselerine sütlaçlarınızı paylaştırın. Tepsinize soğuk su doldurun ve sütlaç kaplarını fırın tepsinize dizin ( Tepsideki su sütlaç kaplarının yarısına kadar gelecek)Tepsiyi fırınınızın en üst rafına yerleştirin. 180 derecede, sütlaçlarınız kızarana kadar fırınlayın. Afiyet olsun.
Not: Toprak kase kullanacaksanız bu tarife göre 6 adet çıkıyor.
Sütlaç, Covid 19 ve Ramazan Bayramı üçlemesi böylece bir araya gelmiş oldu.  Glütensiz un kullanılması nedeni ile benimde yiyebildiğim Sütlacı mükemmel bir şekilde yapan Oğluma teşekkür ederim. Afiyet olsun.
Bülent Esatoğlu

23 Mayıs 2020 Cumartesi

Bayramda Geçmişe Yolculuk



Eski bayramlar güzel zamanlardı. Bayram tadındaydı her şey. Bayram çocuğu olmak çok  güzeldi. Aile hep beraberdi. Haliyle çocuktum. Gözümde dünya koskocamandı. Heyecanla kalktığım o bayram sabahları  hep aklımdadır. Bayram sabahının heyecanı aslında bir kaç gün öncesinden başlardı. Evde yoğunlaşan deterjan kokusu, dip köşe bucak temizliğin olduğunu belli ederdi. Kocaman ev birden küçülür. İstediğin oyunu oynamadığın bir zamanı yaşardım. Temizlik bitmeye yakın evin arka tarafında banyodan gelen merdaneli çamaşır makinesinde yıkanan çamaşırların kokusu ve merdanenin sesi, acıkan karnım. Beklediğim ilgi henüz yoktur. O gün temizlikle geçer. Ertesi gün ise bayramdan önceki gündür. Arife günü okul yarım gün olunca, öğlen eve gelirdim. Okul bayram boyunca tatil. Evde çeşit çeşit yemek kokuları var. Bir yanda açılan yufkanın kaynar suda haşlanarak su böreği için hazırlanması var. Diğer yanda o haşlanan hamurdan yemek için sevimli sevimli isteyen ben. Annem tüm sevecenliği ile beni idare eder ve gönlümü de almak için bir parça verirdi. Ve aslında sürprizi hazırdı. Kızartma patates ve köfte. Onca işinin arasında hazırlamıştı. Hazırlıklar yarın içindi. Klasik olarak Ürgüp Köftesi, zeytin yağlı sarma dolma, mutlaka bir et yemeği. Mantı olduğu zamanlar ise muhteşemdi. Ama genelde etli nohut, pilav olurdu. Tabi ki tarhana çorbası. Tatlı olarak da kalburabastı, ya da cevizli baklava. Yalnız enteresan olan tatlılar bayram sabahı birden ortaya çıkardı. Meğer yatak altlarında gizlenirmiş. Bayram ikramları hazırlanır. Ahududu Likörü,  badem ve çikulata. Bayram kutlamak için gelen çocuklara ise akide şekeri, mendil. 
 
Yani bayram sabahına uyandığımda her şey hazırdı. Bayram kahvaltısı için masa hazırlanmıştı. Masa 12 kişi alıyordu. salonun ortasında ise sehpadan oluşan bir masa daha vardı. Mesele masada yer alınıp alınamayacağı. Gerçi büyük masada ki her şey sehpa masada da vardı ama yine de büyük masada olabilmek önemliydi. Bayram sofrası hazırdı. Pencereden babamın camiden gelmesini beklerdik. Ne güzel günlerdi. Şimdi ne yazık ki olmayan bütün aile büyükleri vardı. Rahmetle anıyorum hepsini. Annem, Babam, Ablam, Hikmet Halam, Anneannem, Hanife Teyzem, Galip Amca, Necla Halam, Nevres Amca. Bedri Amca ve Esat Amca. Şimdi hepsi çocukluk anılarımın güzel insanları. Tabi kuzenler. Yaş olarak Teyze oğlu Ziya dışında hiç bir kuzenim ile yaşıt değildim. Ama kuzenlerimin çocukları ile yaşdaş olarak geçti hayatım. Zira kazandibi olarak dünyaya gelmiştim.  Bayram sabahına dönersek. Babam gelir gelmez bayramlaşma sırayla yapılır ve kahvaltı başlardı. Ve tabi sofrada annemin başka sürprizleri. Çocuk aklı işte her evde olan şeyler, nasıl da mutlu ederdi beni. O sevgi yumağının sonucuydu. Bayram heyecanı ve gelsin harçlıklar. O kadar emek emek hazırlanan bayram sofraları aceleyle biterdi. Çünkü hemen bayram ziyaretleri başlamalıydı. 

Ama işte bu bayram ziyaretlerine giderken evde birileri nöbetçi kalırdı, gelen olursa kapıda kalmasın diye. Annem, ben ve babam önce apartmandan başlardık. Anneannem zaten bizde olurdu. Eğer evinde ise önce ona giderdik. Babamdan aldığım harçlıktan sonra ondan bayram harçlığımı alırdım. Anneannem evinde Nane Likörü ve baklava mutlaka olurdu. "Ekeşmiş" diye severdi beni. Akıllı, uslu çocuk anlamında. Hayatı inanılmaz bir hikayeydi aslında ama günleri genelde kuranı kerim okuyup, namaz kılmakla geçerdi. Ama çok keyifliydi onunla geçen saatler. Mendilden fare yapardı. El ve ayakları sayarak öğrettiği tekerlemeler hala aklımdadır. "At getir, et getir, etiz, itiz otuz". Evlendiğimde gelememişti düğüne yaşlanmıştı. Düğüne giderken kapısına giderek elini öpmüştük. Ne kadar mutlu olmuştu. Annem, Teyzem ve Dayım aslında Ürgüp'teki üç güzeller gibiydiler. Çok Şükür ki, Dayım başımızda ailenin büyüğü olarak. Teyzemi ziyaret ayrı bir keyifti. Puf böreği çok güzel olurdu. Masada çeşit çeşit ev yapımı reçelleri de  cabası. Bayram harçlığını nur içinde yatsın Gelip Enişte verirdi mutlaka. Teyzemin oğlu Ziya ile aldığımız bayram harçlıklarını yarıştırırdık. 

Şimdi artık hepsi birer özlem dolu o bayram günlerinden geriye anılar kaldı. Annem ve Babam için bayram ziyaretleri çok önemliydi. Bayramın son gününe kadar kime gidilecek ve ne zaman eve dönülecek. Hangi sıra ile gidilecek çok önemli bir ritüeldi. Asla değişmez. Bazen Ulus'tan yolumuz geçtiğinde Babam Kebapçıya götürdüğü olurdu. 

Şimdi bayramlar tatil havasına döndü. Aileler küçüldü. Gönül almak el öpmek nostalji oldu. Anılarımızda hoş bir seda bıraktılar. Konuşmalarını, anlattıkları hikayeleri hep merakla dinlerdim. Yol yordam nedir, nasıl gidilir, gelinir öğrettiler. Bir süre aile kahvaltıları yaparak sülale olarak bayram tadındaki özlemlerimizi son demlerinde bir kısmı ile yaşayabildik. Bu sefer son kapıda kapandı bizim ailemizde. Sevgi dolu olarak bayram arifesine kadar getirdi. Sessizce dokunduğu hayatlarımızdan sessizce ayrıldı. Diğer aile büyüklerimiz gibi. Şimdi o radyodaki bayram programlarının canlılığı gibi sesleniyorlar sanki. Kulaklarımda sesleri. O hareketli ve heyecanlı bayram sabahlarını, yemeli içmeli bayram günlerini ve değişmeyen bayram gezme ritüelini özlüyorum. Bir zaman olur da yolunuz düşerse eğer bir aile büyüğünüze unutmayın mutlaka diyeceği, anlatacağı ve öğreteceği vardır. Gerisi size kalmış.

Herkese iyi bayramlar...

bülent esatoğlu







21 Mayıs 2020 Perşembe

Anneler Günü Özlemi


hayat koşar gider
siz yürüdüğünüzü zannedersiniz
anılarınız birikir
özlemler birikir
yaşlanırsınız
ama yine de
eksikliği hissedersiniz
telefon açmak isterseniz
yoktur artık
gidip görmek isterseniz
mümkün değildir
fotoğraflarına bakarsınız
ama hayat koşmaktadır.
diyecek söz
paylaşacak anı
anlatacak hikaye
artık uçup gitmiştir.
peki nedir size kalan
işte o size kalan hayattır
yaşadıklarınızdan öğrendikleriniz
onlardan öğrendikleriniz
ve onlardan öğrendiklerinizi anlatacağınız
öğreteceğiniz
anıları ile avunarak
o anıları aktaracak
saatler
günler
aylar
ve yıllar
artık sizi beklemektedir.
Göz yaşı
elbet arada gözyaşı da olacak
ve belki de
hiç bilmediğiniz anılar gelecek önünüze
gururlanacaksınız duydukça..
Ama ne olursa olsun yine de onlarla var olacaksınız.
Hayatınızda ki o müthiş kadınlarla

10/05/2020

16 Mayıs 2020 Cumartesi

kapının ardındaki hayat



"Unutulacak dünler,
yaşanılan günler var
öyle günler var."

Öyle bir şey olur ki hayatınızda,
dilinize pelesenk olur bir şeyler.
Duyduğunuz bir şarkının sözleri,
bir şiirin dizeleri
ya da hiç alakasız bir an, bir anı.
Aslında tüm olan biten,
o kapanan kapının artık hiç açılmayacak olmasıdır.
Dopdolu olan kapının ardındaki hayat
artık koca bir boşluk olup,
çöker yüreğine.
Öyle acır ki yüreğin,
öyle düşünürsün de
yine de yakalayamazsın
o sımsıcak "canım oğlum" kelimesini.
Bilmem kaç kere tuttuğun,
bilmem kaç kere sohbet ettiğin
anılarda kalmıştır.
Yenilenmeyecek bir sözün peşinde
dolanırsın çaresizce.
Bakarsın o kapanan kapıya.
Koca bir boşluk çöker üzerine gece gibi.
Hayatının geceye dönen yanı gibidir
artık o kapının ardındaki sıcacık, sevecen hayat.

16/05/2020
Ankara
kapının bu tarafından...

15 Mayıs 2020 Cuma

Ürgüp'ün Üç Güzeli



Ürgüp bir kapıdır. Ürgüp'ün Üç Güzeli ise hayattır aslında. Ürgüp'lüysen eğer hayatın bu  kapılarla çevreler yolunu. Her kapı senin yaşadıkların, paylaştıkların aslında. Hangi kapı kapandığında tökezlersin. Hangi kapıyı çalamadığın zaman eksilir yüreğinde bir şeyler. Acı taş olur çöker yüreğine.  Ürgüp'ün Üç Güzeli Ailendir. Aile önemlidir. Aile her şeydir. Eğer Kayakapı'dan geçerse yolun sana seslenir o 600 yıllık suskunluğun içinden. O kapıdan içeride seni bekleyen geleceğindir. Geçmişte kalmış gibi de olsa aslında her şeydir. Hangi kapı açıldığına coşarsın mutluluktan artık o da sana hayat dersi gibidir söyledikleri.Tabi anlayabilirsen. Sımsıkı tuttuğu ellerinde hissedersin sevgisini. Bırakma der gibidir sanki. Çaresizliğin ve hüzün içinde kapının eşiğinde beklersin.  Kayakapı'dan Temenni Tepesine giden yolun güzelliğini ancak o kapılardan geçerek anlayabilirsin. Ya ev düzmesini ya da sohbet gezmesini öğrendiğin yer, o  sofaların hayı at dersleri seni besler. Yeter ki sen o besini almaya çabala. Ve bir ses duyarsın...Sazı ile sana seslenir. Bir dinler bakalım.

Yüzüne baktığımda
gördüğüm
söyleyemediğim
üzerini kapatıp
anlatmaya çabaladığım
ne varsa
uçtu gitti şimdi
penceren kapandı
balkon boş artık
koca ev doluyken
şimdi ıssız
uçsuz bucaksız bir yerdesin
yarım kalmış gibi her şey
sanki bir kelam daha edecekmişiz gibi
gözünün içinden gülen yüzünde
dudakların dökülen o sevecen kelimeyi
söyleyecekmiş gibi

Ürgüp'ün Üç Güzeli için isimler tabi ki vardır. Ama o isimlerden önemlisi geriye kalan anılardır. Gerisi laf-ü güzaf. Hikayeleri yazıldığında daha kaç yaşındaydılar bilmiyorum. Ama sanırım 17-18 yaşlarındaydılar. Onlar Ürgüp'ün üçüncü güzeli için yola çıkan iki güzel insandılar. Yola çıktılarında sırtlarında kıyafetleri, yüreklerinde sevdaları ve vicdanlarında inançları ile attılar adımları birer birer.

11 Mayıs 2020 Pazartesi

Corona Günlerinde Anneler Günü Özlemi


Corona günlerinde Anneler Günü özlemi daha da ilginç bir hal almıştır. Bütün dünyaya hızla yayılan pandemi ilişkilerin biçimini etkilemiştir. Her gün gittiğimiz; bakkal, kasap, yemek yediğimiz yer ya da kahve içtiğim yer uzaklaştı. Corona günlerinde alışkanlıklarımız değiştir. Her türlü özel günleri beraber kutlayamaz hale geldik. Maskelerin ardında gizlenmiş suratımız ile yaşar hale geldik. Anneler Günü ise tüm bu ortamda geldi gündemimize. Alışkanlıklarımızın değiştiği bu ortamda ne yapacaktık? Corona günlerini hayatımızı belirlemişti. Anneler günüde bundan olumsuz etkilendi. Sözünden, sarılmasından, yaptığı ikramlardan, verdiği öğütlerden uzak kalmıştık. Teknoloji ilerlemişti ama anneler yeterince kullanamıyorlardı. Telefonla konuşmak yetmiyor. İnsan şöyle sıkı sıkı sarılıp, anneler günün kutlu olsun demek istiyordu. Corona günlerinde anneler günü özlemi böylece sardı her yanı. Acaba corona virüsü mü, anne özlemimi daha etkendi.





Bülent Esatoğlu

5 Mayıs 2020 Salı

Hoşçakal


Agop !
bayağı oldu yazmayalı...
Hayat akıp gidiyor...
Yaşlanıyoruz dostum...
Kayıp bir kelimenin peşinde 
ömrümüz geçti...
Eh doğanlarda büyüyor haliyle ...
Konsere gitti ...
O içerde 
ben dışarda 
şebnem ferah dinliyoruz ...
Hoşçakal diyor yine ...
Hani 
avaz avaz bağırıp
balıktan dönerken söylediğimiz
marşlar gibi 
heyecanlı gençler.....
Hadi vre 
görüşürüz...


16.06.2016