24 Mayıs 2020 Pazar

Sütlaç, Covid 19 ve Ramazan Bayramı


Sütlaç, Covid 19 ve Ramazan Bayramı bir araya gelince yaratıcılık artıyor. Hiç umulmadık bir süreç hayatımızı belirliyor. Bu nedenle yaşam koşullarımız ve yaşam biçimimiz de hızla değişti. Alışkanlıklarımızı bırakıp, yeni bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz. Sokağın gizeminden evin belirgin koşulları ile mutlu olmaya çabalıyoruz. Haliyle kolay değil. Covid 19 hayatımıza girdiğinden bu yana en çok sevdiğimiz yemek ve tatlilar da gündemimize geldi. Hatta bu tatlıları nasıl yaparız diye de sorgulamaya başladık. Sütlaç benim tercihin değil. Covid 19 da benim tercihim değildi. Ramazan Bayramı ise hiç hesapta olmayan bir buluşmaydı. Yani Sütlaç, Covid 19 ve Ramazan Bayramı hayatımda bir kesişme yarattı. 
Covid 19 artık herkes bilgi sahibi. En azından sosyal mesafeyi korumak gerekiyor. Maske takmadan dışarı çıkmamak şart. Sürekli olarak temizliğe dikkat etmek en temel koşut. Genel olarak işin yoksa dışarı çıkma. Evde hayat var diyerek yaklaşık 3 ayı tamamladık. Zor koşullar kendi olanaklarını oluşturuyor. Hobiler, merak ettiklerin, okuduğun kitaplar derken her şey online ve sosyal medya üzerinden devam ediyor. Ramazan ayı böylece geçti. Bayram geldi çattı. İşte bu anda Ramazan Bayramı ritüeli ise tatlı hazırlanması. Peki hangi tatlı derken. Hiç akılda olmayan sütlaç gündeme geldi. 
Sütlacı herkes bilir ve sever. Konu fırında sütlaç olunca heyecanlanmamak elde değil. Bir başka severiz. Sütlaç üzerindeki kızarmış kabuğu yemek de ayrı bir zevk. Fırında sütlacın nasıl yapıldığını biliyor musunuz? Sürekli pastahaneden  alıp, yemek zorunda kalıyorsanız artık buna son verebilirsiniz. Size araştırıp bulduğum ve bizim evde oğlumun denediği ve iyi sonuç aldığı tarifi yazıyorum.Hadi iyisiniz.

Fırında Sütlaç Yapılışı İçin Malzemeler

  • 1 litre süt
  • 1 su bardağı şeker
  • Yarım su bardağı pirinç
  • 3 yemek kaşığı buğday nişastası
  • 1 paket vanilya
  • 2 su bardağı su
  • Yarım su bardağı süt (nişastayı açmak için)
Fırında Sütlaç Tarifi Yapılışı
  1. Fırında sütlaç için öncelikle pirinci haşlayalım. Pirinçleri güzelce yıkadıktan sonra, 2 su bardağı su ile pişene kadar haşlayın. Çok az sulu kalacaktır.
  2. Diğer malzemeleri ekleyelim ve sütlacı pişirelim. Haşlanan pirinçlerin üzerine sütü, vanilyayı ilave edip kaynatın. Karışım kaynamaya başlayınca şekeri ve yarım su bardağı sütle karıştırdığınız 3 yemek kaşığı buğday nişastasını ilave ediniz. 10-15 dk daha kaynatıp altını kapatın.
  3. Sütlaçları fırına sürelim. Fırın için uygun ısıya dayanıklı sütlaç kaselerine sütlaçlarınızı paylaştırın. Tepsinize soğuk su doldurun ve sütlaç kaplarını fırın tepsinize dizin ( Tepsideki su sütlaç kaplarının yarısına kadar gelecek)Tepsiyi fırınınızın en üst rafına yerleştirin. 180 derecede, sütlaçlarınız kızarana kadar fırınlayın. Afiyet olsun.
Not: Toprak kase kullanacaksanız bu tarife göre 6 adet çıkıyor.
Sütlaç, Covid 19 ve Ramazan Bayramı üçlemesi böylece bir araya gelmiş oldu.  Glütensiz un kullanılması nedeni ile benimde yiyebildiğim Sütlacı mükemmel bir şekilde yapan Oğluma teşekkür ederim. Afiyet olsun.
Bülent Esatoğlu

23 Mayıs 2020 Cumartesi

Bayramda Geçmişe Yolculuk



Eski bayramlar güzel zamanlardı. Bayram tadındaydı her şey. Bayram çocuğu olmak çok  güzeldi. Aile hep beraberdi. Haliyle çocuktum. Gözümde dünya koskocamandı. Heyecanla kalktığım o bayram sabahları  hep aklımdadır. Bayram sabahının heyecanı aslında bir kaç gün öncesinden başlardı. Evde yoğunlaşan deterjan kokusu, dip köşe bucak temizliğin olduğunu belli ederdi. Kocaman ev birden küçülür. İstediğin oyunu oynamadığın bir zamanı yaşardım. Temizlik bitmeye yakın evin arka tarafında banyodan gelen merdaneli çamaşır makinesinde yıkanan çamaşırların kokusu ve merdanenin sesi, acıkan karnım. Beklediğim ilgi henüz yoktur. O gün temizlikle geçer. Ertesi gün ise bayramdan önceki gündür. Arife günü okul yarım gün olunca, öğlen eve gelirdim. Okul bayram boyunca tatil. Evde çeşit çeşit yemek kokuları var. Bir yanda açılan yufkanın kaynar suda haşlanarak su böreği için hazırlanması var. Diğer yanda o haşlanan hamurdan yemek için sevimli sevimli isteyen ben. Annem tüm sevecenliği ile beni idare eder ve gönlümü de almak için bir parça verirdi. Ve aslında sürprizi hazırdı. Kızartma patates ve köfte. Onca işinin arasında hazırlamıştı. Hazırlıklar yarın içindi. Klasik olarak Ürgüp Köftesi, zeytin yağlı sarma dolma, mutlaka bir et yemeği. Mantı olduğu zamanlar ise muhteşemdi. Ama genelde etli nohut, pilav olurdu. Tabi ki tarhana çorbası. Tatlı olarak da kalburabastı, ya da cevizli baklava. Yalnız enteresan olan tatlılar bayram sabahı birden ortaya çıkardı. Meğer yatak altlarında gizlenirmiş. Bayram ikramları hazırlanır. Ahududu Likörü,  badem ve çikulata. Bayram kutlamak için gelen çocuklara ise akide şekeri, mendil. 
 
Yani bayram sabahına uyandığımda her şey hazırdı. Bayram kahvaltısı için masa hazırlanmıştı. Masa 12 kişi alıyordu. salonun ortasında ise sehpadan oluşan bir masa daha vardı. Mesele masada yer alınıp alınamayacağı. Gerçi büyük masada ki her şey sehpa masada da vardı ama yine de büyük masada olabilmek önemliydi. Bayram sofrası hazırdı. Pencereden babamın camiden gelmesini beklerdik. Ne güzel günlerdi. Şimdi ne yazık ki olmayan bütün aile büyükleri vardı. Rahmetle anıyorum hepsini. Annem, Babam, Ablam, Hikmet Halam, Anneannem, Hanife Teyzem, Galip Amca, Necla Halam, Nevres Amca. Bedri Amca ve Esat Amca. Şimdi hepsi çocukluk anılarımın güzel insanları. Tabi kuzenler. Yaş olarak Teyze oğlu Ziya dışında hiç bir kuzenim ile yaşıt değildim. Ama kuzenlerimin çocukları ile yaşdaş olarak geçti hayatım. Zira kazandibi olarak dünyaya gelmiştim.  Bayram sabahına dönersek. Babam gelir gelmez bayramlaşma sırayla yapılır ve kahvaltı başlardı. Ve tabi sofrada annemin başka sürprizleri. Çocuk aklı işte her evde olan şeyler, nasıl da mutlu ederdi beni. O sevgi yumağının sonucuydu. Bayram heyecanı ve gelsin harçlıklar. O kadar emek emek hazırlanan bayram sofraları aceleyle biterdi. Çünkü hemen bayram ziyaretleri başlamalıydı. 

Ama işte bu bayram ziyaretlerine giderken evde birileri nöbetçi kalırdı, gelen olursa kapıda kalmasın diye. Annem, ben ve babam önce apartmandan başlardık. Anneannem zaten bizde olurdu. Eğer evinde ise önce ona giderdik. Babamdan aldığım harçlıktan sonra ondan bayram harçlığımı alırdım. Anneannem evinde Nane Likörü ve baklava mutlaka olurdu. "Ekeşmiş" diye severdi beni. Akıllı, uslu çocuk anlamında. Hayatı inanılmaz bir hikayeydi aslında ama günleri genelde kuranı kerim okuyup, namaz kılmakla geçerdi. Ama çok keyifliydi onunla geçen saatler. Mendilden fare yapardı. El ve ayakları sayarak öğrettiği tekerlemeler hala aklımdadır. "At getir, et getir, etiz, itiz otuz". Evlendiğimde gelememişti düğüne yaşlanmıştı. Düğüne giderken kapısına giderek elini öpmüştük. Ne kadar mutlu olmuştu. Annem, Teyzem ve Dayım aslında Ürgüp'teki üç güzeller gibiydiler. Çok Şükür ki, Dayım başımızda ailenin büyüğü olarak. Teyzemi ziyaret ayrı bir keyifti. Puf böreği çok güzel olurdu. Masada çeşit çeşit ev yapımı reçelleri de  cabası. Bayram harçlığını nur içinde yatsın Gelip Enişte verirdi mutlaka. Teyzemin oğlu Ziya ile aldığımız bayram harçlıklarını yarıştırırdık. 

Şimdi artık hepsi birer özlem dolu o bayram günlerinden geriye anılar kaldı. Annem ve Babam için bayram ziyaretleri çok önemliydi. Bayramın son gününe kadar kime gidilecek ve ne zaman eve dönülecek. Hangi sıra ile gidilecek çok önemli bir ritüeldi. Asla değişmez. Bazen Ulus'tan yolumuz geçtiğinde Babam Kebapçıya götürdüğü olurdu. 

Şimdi bayramlar tatil havasına döndü. Aileler küçüldü. Gönül almak el öpmek nostalji oldu. Anılarımızda hoş bir seda bıraktılar. Konuşmalarını, anlattıkları hikayeleri hep merakla dinlerdim. Yol yordam nedir, nasıl gidilir, gelinir öğrettiler. Bir süre aile kahvaltıları yaparak sülale olarak bayram tadındaki özlemlerimizi son demlerinde bir kısmı ile yaşayabildik. Bu sefer son kapıda kapandı bizim ailemizde. Sevgi dolu olarak bayram arifesine kadar getirdi. Sessizce dokunduğu hayatlarımızdan sessizce ayrıldı. Diğer aile büyüklerimiz gibi. Şimdi o radyodaki bayram programlarının canlılığı gibi sesleniyorlar sanki. Kulaklarımda sesleri. O hareketli ve heyecanlı bayram sabahlarını, yemeli içmeli bayram günlerini ve değişmeyen bayram gezme ritüelini özlüyorum. Bir zaman olur da yolunuz düşerse eğer bir aile büyüğünüze unutmayın mutlaka diyeceği, anlatacağı ve öğreteceği vardır. Gerisi size kalmış.

Herkese iyi bayramlar...

bülent esatoğlu







21 Mayıs 2020 Perşembe

Anneler Günü Özlemi


hayat koşar gider
siz yürüdüğünüzü zannedersiniz
anılarınız birikir
özlemler birikir
yaşlanırsınız
ama yine de
eksikliği hissedersiniz
telefon açmak isterseniz
yoktur artık
gidip görmek isterseniz
mümkün değildir
fotoğraflarına bakarsınız
ama hayat koşmaktadır.
diyecek söz
paylaşacak anı
anlatacak hikaye
artık uçup gitmiştir.
peki nedir size kalan
işte o size kalan hayattır
yaşadıklarınızdan öğrendikleriniz
onlardan öğrendikleriniz
ve onlardan öğrendiklerinizi anlatacağınız
öğreteceğiniz
anıları ile avunarak
o anıları aktaracak
saatler
günler
aylar
ve yıllar
artık sizi beklemektedir.
Göz yaşı
elbet arada gözyaşı da olacak
ve belki de
hiç bilmediğiniz anılar gelecek önünüze
gururlanacaksınız duydukça..
Ama ne olursa olsun yine de onlarla var olacaksınız.
Hayatınızda ki o müthiş kadınlarla

10/05/2020

16 Mayıs 2020 Cumartesi

kapının ardındaki hayat



"Unutulacak dünler,
yaşanılan günler var
öyle günler var."

Öyle bir şey olur ki hayatınızda,
dilinize pelesenk olur bir şeyler.
Duyduğunuz bir şarkının sözleri,
bir şiirin dizeleri
ya da hiç alakasız bir an, bir anı.
Aslında tüm olan biten,
o kapanan kapının artık hiç açılmayacak olmasıdır.
Dopdolu olan kapının ardındaki hayat
artık koca bir boşluk olup,
çöker yüreğine.
Öyle acır ki yüreğin,
öyle düşünürsün de
yine de yakalayamazsın
o sımsıcak "canım oğlum" kelimesini.
Bilmem kaç kere tuttuğun,
bilmem kaç kere sohbet ettiğin
anılarda kalmıştır.
Yenilenmeyecek bir sözün peşinde
dolanırsın çaresizce.
Bakarsın o kapanan kapıya.
Koca bir boşluk çöker üzerine gece gibi.
Hayatının geceye dönen yanı gibidir
artık o kapının ardındaki sıcacık, sevecen hayat.

16/05/2020
Ankara
kapının bu tarafından...

15 Mayıs 2020 Cuma

Ürgüp'ün Üç Güzeli



Ürgüp bir kapıdır. Ürgüp'ün Üç Güzeli ise hayattır aslında. Ürgüp'lüysen eğer hayatın bu  kapılarla çevreler yolunu. Her kapı senin yaşadıkların, paylaştıkların aslında. Hangi kapı kapandığında tökezlersin. Hangi kapıyı çalamadığın zaman eksilir yüreğinde bir şeyler. Acı taş olur çöker yüreğine.  Ürgüp'ün Üç Güzeli Ailendir. Aile önemlidir. Aile her şeydir. Eğer Kayakapı'dan geçerse yolun sana seslenir o 600 yıllık suskunluğun içinden. O kapıdan içeride seni bekleyen geleceğindir. Geçmişte kalmış gibi de olsa aslında her şeydir. Hangi kapı açıldığına coşarsın mutluluktan artık o da sana hayat dersi gibidir söyledikleri.Tabi anlayabilirsen. Sımsıkı tuttuğu ellerinde hissedersin sevgisini. Bırakma der gibidir sanki. Çaresizliğin ve hüzün içinde kapının eşiğinde beklersin.  Kayakapı'dan Temenni Tepesine giden yolun güzelliğini ancak o kapılardan geçerek anlayabilirsin. Ya ev düzmesini ya da sohbet gezmesini öğrendiğin yer, o  sofaların hayı at dersleri seni besler. Yeter ki sen o besini almaya çabala. Ve bir ses duyarsın...Sazı ile sana seslenir. Bir dinler bakalım.

Yüzüne baktığımda
gördüğüm
söyleyemediğim
üzerini kapatıp
anlatmaya çabaladığım
ne varsa
uçtu gitti şimdi
penceren kapandı
balkon boş artık
koca ev doluyken
şimdi ıssız
uçsuz bucaksız bir yerdesin
yarım kalmış gibi her şey
sanki bir kelam daha edecekmişiz gibi
gözünün içinden gülen yüzünde
dudakların dökülen o sevecen kelimeyi
söyleyecekmiş gibi

Ürgüp'ün Üç Güzeli için isimler tabi ki vardır. Ama o isimlerden önemlisi geriye kalan anılardır. Gerisi laf-ü güzaf. Hikayeleri yazıldığında daha kaç yaşındaydılar bilmiyorum. Ama sanırım 17-18 yaşlarındaydılar. Onlar Ürgüp'ün üçüncü güzeli için yola çıkan iki güzel insandılar. Yola çıktılarında sırtlarında kıyafetleri, yüreklerinde sevdaları ve vicdanlarında inançları ile attılar adımları birer birer.

11 Mayıs 2020 Pazartesi

Corona Günlerinde Anneler Günü Özlemi


Corona günlerinde Anneler Günü özlemi daha da ilginç bir hal almıştır. Bütün dünyaya hızla yayılan pandemi ilişkilerin biçimini etkilemiştir. Her gün gittiğimiz; bakkal, kasap, yemek yediğimiz yer ya da kahve içtiğim yer uzaklaştı. Corona günlerinde alışkanlıklarımız değiştir. Her türlü özel günleri beraber kutlayamaz hale geldik. Maskelerin ardında gizlenmiş suratımız ile yaşar hale geldik. Anneler Günü ise tüm bu ortamda geldi gündemimize. Alışkanlıklarımızın değiştiği bu ortamda ne yapacaktık? Corona günlerini hayatımızı belirlemişti. Anneler günüde bundan olumsuz etkilendi. Sözünden, sarılmasından, yaptığı ikramlardan, verdiği öğütlerden uzak kalmıştık. Teknoloji ilerlemişti ama anneler yeterince kullanamıyorlardı. Telefonla konuşmak yetmiyor. İnsan şöyle sıkı sıkı sarılıp, anneler günün kutlu olsun demek istiyordu. Corona günlerinde anneler günü özlemi böylece sardı her yanı. Acaba corona virüsü mü, anne özlemimi daha etkendi.





Bülent Esatoğlu

5 Mayıs 2020 Salı

Hoşçakal


Agop !
bayağı oldu yazmayalı...
Hayat akıp gidiyor...
Yaşlanıyoruz dostum...
Kayıp bir kelimenin peşinde 
ömrümüz geçti...
Eh doğanlarda büyüyor haliyle ...
Konsere gitti ...
O içerde 
ben dışarda 
şebnem ferah dinliyoruz ...
Hoşçakal diyor yine ...
Hani 
avaz avaz bağırıp
balıktan dönerken söylediğimiz
marşlar gibi 
heyecanlı gençler.....
Hadi vre 
görüşürüz...


16.06.2016

Esetler ile Aziz Yohannes'in Ürgüp'te Kesişen Hikayesi




Esetler İle Aziz Yohannes’in Ürgüp’te Kesişen Hikayesi
Esetler ve Aziz Yohannes’in hikayesi yaklaşık 300 sene önce Türk - Rus savaşı sırasında başlamıştır. Esetler olarak tanınan ailenin büyüğü Esat Ağa 1710 yılında ki Kırım’da ki, Rus Savaşında yer almıştır. Bir Yeniçeri Ağası olan Esat Ağa, Osmanlı Devleti savaşı kazanınca köle olarak genç bir asker olan Yohannes’I yanına almıştır. Esat Ağa, yol boyunca yanında yer verdiği, Yohannes ile iyi bir diyalog kurmuştur. Yohannes ile birlikte Ürgüp’e gelmişlerdir. Bu meşakkatli yolun sonunda; Yohannes ile tanışma sonrasında gelişecek konulardan, inanılmaz bir hikaye çıkmıştır. Nesilden nesile söylenen bu hikaye ile Ürgüp Kayakapı Mahallesinde Esetler ve Aziz Yohannes belkide farklı kültürlerin, aynı insanı değerlerle buluşmasına örnek olmuştur.
Esetler ve Aziz Yohannes kimdir?
Yohannes genç bir asker olsa da aslında Din adamıdır. Her zaman mütevazi davranan, insanları asla kırmayan ve her kese yardımcı olan bir yapısı vardır. Üstelik sadece insanlara değil her türlü hayvanı çok seven ve onlarla çok güzel anlaşan bir yapısı da olduğu söylenmektedir. Yohannes Dİn Adamı olarak Ürgüp’te yaşayan Rumlara da yardımcı olmaktadır. Yohannes Kırım'dan gelince, Ürgüp’ün ilk yerleşim yeri olan Kayakapı Mahallesinde; Esetler’e ait Konak’ta kahya olarak çalışmaya başlamıştır.
Esetler ise 1400’lü yıllarda Horasan’dan Anadolu’ya göçen ve Ürgüp’ü kuran 4 aileden bir tanesidir. Esat Ağa ise ailede 3. Esat Ağa olarak da bilinir. Esetler ise Ürgüp’te oldukça çevresi olan ve o günün koşullarına göre de varlıklı bir ailedir. Esat Ağa Kapadokya Yöresinde Es-Seyid olarak da Osmanlı Devletinin mal ve mülkünün de bu günkü defterdarlık kapsamında sorumlusudur.
Esetler ve Aziz Yohannes’in Efsaneleşen Hikayesi
Esat Ağa bir müddet sonra Hac Vazifesini yerine getirmek için Mekke’ye kervanla gider. Yaklaşık 3 ay olmayacaktır. Ürgüp’te yerel yemek kültürü çok gelişmiştir. Ama en önemli ve bilinen yemeği ise Mantıdır. Mantı el emeği ile açılan hamurun inceltilerek, üçgen halde kesilip, içine malzemesi konularak, haşlanıp pişirilir ve üzerine sosu konularak servis edilen hamur işi sınıfında bir yemektir. Esat Ağa çok severmiş. O gün evde mantı yapılınca. Yohannes evin hanımına giderek; “Ağam mantıyı çok sever, bir bakır kaba mantıyı çalında Mekke’ye götüreyim, sıcak sıcak yesin” demiş.
Mantıyı bakır kaba çalmak deyimi, yörede yemeği bakır kaba koymak anlamında kullanılmaktadır. Evin Hanımı, Yohannes’in canı mantı çekti Ağasını bahane ediyor diye düşünmüş. Ama yine de mantıyı hazırlayıp bakır kapla Yohannes'e vermişler Yohannes, bakır kapta mantıyı Ağasına götürüp verdiğini, sıcak sıcak yediğini söyleyince de haliyle inanmayıp, gülüştüler.
Aradan zaman geçip de Esat Ağa Hac'dan Ürgüp’e döndüğünde, Mekke'de kaldığı yerde, akşam odaya döndüğünde sıcak dumanı tüten bir kap mantı bulduğunu söyler ve eşyaları arasından üzerinde ismi yazılı bakır kaplar çıkınca da olay anlaşıldığı üzere nesilden nesile anlatılmaya başlamıştır. . Yohannes kendi halinde Esetlerin Konağının Zemin katında yer alan büyükbaş ve küçükbaş hayvanlara bakarak sessizce sürdürdüğü hayatı genç yaşında sonlanmıştır. Ürgüp Halkının çok sevdiği Yohannes; ölümü sonrasında bile sanki yaşıyor gibi, her gece uyuduğu damdan yapılmış odada ışığı akşamları yanmaya devam etmiş. Damdan odalar Kayakapı Mahallesinde o dönemler de çokça yapılmıştır. Kayaların içinde oyularak elde edilen damdan odalar; yazın serin, kışın sıcak olan doğal klimalı odalardır. Yıllar yılı Ürgüp’te yaşayan Rumlar tarafından ermiş olarak kabul edilen Aziz Yohannes adına Kayakapı Mahallesi’nde Aziz Yohannes Kilisesi yapılmıştır. Zamanla oluşan depremlerle yıkılan kilisenin, günümüzde restorasyonu yapılmıştır. Cumhuriyet sonrasında mübadele nedeni ile Yunanistan'a dönen Rumlar, Prokopi’de ve Pire’de yerleşmişlerdir. Prokopi Ürgüp adının Rumca ismidir. Yunanistan‘a dönen Rumlar Pire’de Aziz Yohannes adına bir kilise yapmışlardır. Açılışa 5.kuşak olan Esat Ağa çağrılsa da; Ürgüp ve Havalisi Milli Müdaf-a Cemiyeti Başkanı olması nedeni ile Yunan’ın ayağına gitmem diyerek Esat Ağa açılışa gitmemiştir. Kayakapı Mahallesi ise tüm bu kesişen hayatların ve Esetlerin hikayelerini saklamaya başlayarak sessizliğe bürünmüştür. Deprem riski nedeni ile 1969’ yılında boşaltılan mahalle sakinlerine afet evleri yapılıp verilmiştir. Esetler yada Cumhuriyet sonrasında aldıkları soy adları ile Esatoğlu Sülalesi hakları olsa da afet evlerinden almamışlardır. Giderek yıkılan konak, bir zamanların 12 odalı ihtişamlı halinden sessizliğe büründüğü yıllar boyunca bir nevi bu hikayeyi gizlemiştir.
Halen devam eden Kayakapı Projesinde; eski evlerin büyük bir çoğunluğunun restorasyonu tamamlanarak, otel olarak hizmet vermeye başlamıştır. Esetlerin Evi ise restorasyonu yapıldıktan sonra “Esat Ağa Evi “ adıyla otel olarak hizmet verecektir.
Restorasyonu yapılan Aziz Yohannes Kilisesi ise zaman zaman ibadethane olarak kullanılmaktadır. Ürgüp’e yolunuz düştüğünde belki de Esetlerin Aziz Yohannes ile kesişen hikayesinden sizde kendi payınıza dersler çıkarırsınız. İnsan ne olursa olsun insandır yaklaşımı ile tarihin gizlerinden Ürgüp Mantısı yiyerek olan biteni, Ürgüp Kayakapı’da ki sokakları gezerek belki de bulabilirsiniz..
Bülent Esatoğlu