30 Aralık 2018 Pazar

YENİ YIL

whisky içimlerinde
dudaklarında hayallediğim
mutluluk
yeniden sarhoş etti...
ne güzel....
jazz dinleyerek
felsefe okuyarak
John Locke ile
duyularımız ve ide'ler ile
gülümsüyorum....
yine ,
yeniden
ve özlemle dolu
yeni bir yılı beklerken

30/12/2018

sesleniş


Ey
Özlemim
bu
kasveti
dağıtmak

içindir
sana
seslenişim
16.1.1990

o mahur beste


Hüznün serinliğinde
Yolculuğa çıkmak gibi
Bir şey
Sırım sıklam ıslanmak

Adımların
Hızlanmak ister
Sen yavaşlarsın

Havadaki yağmur kokusunda
Yaşlanmak için
Düşlere dalarsın
sanki
Dünyayı
Vicdanında tutabilecek gibi

O yolların
Apartmanların
Arasında
Ufacıcık bir hayatı
Yaşıyorsun
Öyle sakin
Öyle tekdüze
Öyle bangır bangır
Gerektiğinde
Sonuna kadar be
Sonuna kadar

Ama ıslanıyorsun
Sırımsıklam

Ve uzaktan duyuyorsun
Gözlerin yaşlı
Vucudun ıslanmış
“O mahur beste”
Seni alıp götürüyor

Sen

Ağlıyorsun...

06/07/2018

“O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız” diye yazan Atilla İlhan şiirinden, beste yapıp söyleyen Ahmet Kaya parçasını paylaşarak esinlenmeme sebep olan ustam Ahmet Hulusi Aydın’ a teşekkür ederim...

2018-2019

Bir yılı daha ekledik heybemize...
Bazen mutlu bazen mutsuz anlarımız oldu...
Çalıştık çabaladık elimizi uzattık
Tutmasını bilenle adımladık günleri...
Düşündük taşındık belki de biraz kaşındık
Şarkı da söyledik
Şiir de okuduk
Kitap ayraçlarında paylaştık sohbeti...
Deniz kum güneş
Kar kış soğuk
Elbet aşk elbet sevda
Ve elbet haykırdık ne varsa yaşadığımız
Ama yine de tükendi
Yeni bir yıl geldi
Yeni umutlar
Yeni adımlar
Dizeler satırlar kadehler ve müzik
Kutladı hayatı
Yeniliğe olan özlemi hasreti umudu
Ne güzel
Ne mutlu
İyi yıllar
Sevgiler
30/12/2018

21 Aralık 2018 Cuma

Socrates'ten esintiler








Kitabın ayracında kalmayıp
“At sineği” gibi rahatsız ettikçe
Belki de insan,
“kendini bilir” …

Böyle düşünerek,
Hiçbir şey yazmadan,
Her şeyi söylemek,
Ve böylece
kendi yolunu oluşturmaktı,
yaşamaya dair soruları, sorgulamaları ile
hayata dair olan biten ne varsa….

nerden gelip nereye gider ?
amacı nedir ?
kimdir nedir ?
hayatı nasıldır ?
tam da vakıf olamadık aslında,
öğrencisi Platon’un yazdıklarından başka …

bilgiyi parayla satmadı
m.ö  Atina’da olduğu gibi,
Ama en tehlikeli olanı seçip,,
İnsanı düşünceye sürükledi
Agora’da….

Kendine dönmeye
yani özüne
vicdanına …
Tam da her şeyin merkezine yöneldi…
Sorular sorarak anlamaya çalıştı
Ne varsa…

Ne yaptıysa
Hayatında….
Belki bulur
Belki bilir
Kendini diye…

Akropolis’i süsleyen o mükemmel
Tanrı heykeller gibiydi yolu….
Ama güzel değildi…
Alabildiğince çirkin
Biçimsiz
Ve pisti…

Ama yolu uzundu
Söyleyeceği çoktu,
Dinleyeni daha çoktu
Agora’da…

Babası gibi taş ustası değildi
Ama öğrenmişti…
Gerçeğin peşinde
Söz ustası oldu…
Ve Sorguladıkça hayatı
Ölümsüz oldu…

Savaştı da
Aşık da oldu
Karı dırdırı da çekti
Kahinlere inanıp hata da yaptı….    

Agora’da
Kalabalıklarla yaşadı gerçeğin peşinde akıl yürüterek….
Kimsenin bilmediğini bilmeye çalışıp
Söyledi geleceğe bildiği tek gerçeği
“Bildiği tek şey hiçbir şey bilmediğiydi…”

Agora’nın
o karmaşık ve
Yorgun hayatından
m.ö.V yy.da sıyrılıp,
vicdanına yolculuk etmeyi tercih etti
Ta 21.yy. kadar…

Önüne gelene de taşını yontar gibi
Kendini yontmasını öğütledi…
Agora’da….Angara’ya kadar…

Arınmaya açılan kapıyı gösterdi
Ama hep vicdanlara seslenip
En zorunu seçti hayatın ortasında….
Suçlandı….

Oysa yargılanma sebebi
Düşünmeyi ve sorgulamayı öğretmekti
m.ö.5yy. dan 21.yy kadar…
gözleri kapatan perdeyi açmaktı çabası
gerçeği bulmaya çalışmaktı
ve akıl ile yolunu aydınlatmaktı …
kamil insan olup,
yanlış olanları tek tek çürütmekti… 

arınmaya yol açacak bilgiye ulaşmak için  
zihninde
ve tinsel ruhu ile
vicdanına akli bir yol açmaktı amacı
ve işte bu aslında
“diyalektik” bakış açısı olacaktı….
Suçlandı…

Yol gösteriyordu
Suçlandı….

Eser olarak insan bırakacağım derken
Vicdanı esir insanlar suçladılar onu..
Suçlandı…

Ham bir taşı suçladılar
Suçlandı….

Bir tas gerçek ile duraksamadan
Terki diyar ettiğinde
m.ö.5 yy dan 21 yy’a kadar suçlandı….

Oysa düşünmeye idi özlemi,
Sorgulamaya idi önerisi
Vicdana idi yolu…

iyilik ve erdem ile
Sorular çevrelediğinde hayatı
İnsanın kazandığı İçgörü  sonucunda  oluşan
Diyalektik idi belirttiği….
19/12/2018






1 Aralık 2018 Cumartesi

Konser



Agop !
bayağı oldu yazmayalı...
Hayat akıp gidiyor...
Yaşlanıyoruz dostum...
Kayıp bir kelimenin peşinde 
ömrümüz geçti...
Eh doğanlarda büyüyor haliyle ...
Konsere gitti ...
O içeri de 
ben dışarı da 
şebnem ferah dinliyoruz ...
Hoşcakal diyor yine ...
Hani avaz avaz bağırıp
balıktan dönerken söylediğimiz
marşlar gibi 
heyecanlı gençler.....
Hadi vre görüşürüz...


16.06.2016

gel gitler


gel demedim
git de demedim
gel gitler arasında 
kaldığımız günler
çok gerilerde kaldı
şimdi gelen giden yok
ya da gidenin geldiği yok
yol bu ise
çelişik tümceler
belirsiz söylemler
pişmanlıklar
nefretler
çıkılamayan merdivenler
inilemeyen basamaklar
hayat eskidi de besbelli
ama bir yer de
bir şey olmalı ki
hala bir umut var
hala bir dirençle 
saldırıyoruz güne
ve hala ısıtıyor güneş
ve hala her gece 
yeniden doğuyoruz güne uyuyarak

01/12/2018

önce ne vardı

Önce ne vardı
İlk rastlayış
İlk bakış

Önce ne vardı
Kor bir ateş gibi
Özlemlere uyandığım geceler
Utanarak sakındığım
Sözler

İlk dokunuş
Manasını bulan gece
Özlü bir kavrayış
Yağmurlar yağmurlar
Sesinde kaybolan zamanlar
Hep aynı kelamın
Usulca doğrulduğu
Ve konuştuğu
O an
Heyecanlı bir bakışta
Kaybolan silüetindeki şehvet
Ve yine döner durur düşünürüm

Önce ne vardı
Bu hayatı kim kardı
Kim topladı kağıtları
Demeye de dilim varmıyor ama
Önce ben vardım
Bende okyanus gibiydi
Kapıyı kapadım
Şimdi seslendim yine
Karanlığın içinde ki bene
Sızan ışık hüzmesi
Yoluma düştü
Önce ne vardı diye düşünürken
Manasını buldu
Sarıldık ...

30/11/2018

5 Ekim 2018 Cuma

İnciraltı'nın Öykücüğü



Ne zaman geldik


Ne zamandı 


Tanıştık


Yedik içtik


Sohbet ettik


Tanıdık birbirimizi


Tanıdığımızı sandık


Sevdik


Sevildik


Hüzünlü günlerimiz de


Mutlu zamanlarımız da 


Can sıkıntısı ile geçen


Güle oynaya da yaşadığımız


Günlerimiz oldu


Açlığımız da


Tokluğumuz da


İki lokmanın paylaşımıydı


Ve bir zaman oldu


Gittik....


Gittiğimizi sandık

Meğer hiç gitmemişiz


Ruhumuzda 

Paylaştıklarımız da


Öylece duruyormuş aslında

İnciraltında...


Döndük geldik

Tek tek bulduk


Yerli yerine koyduk her şeyi


Bir şey eksikti

Bir söz eksikti


Eksik olanları tamamlayalım dedikçe


Hep çoğaldık


Çoğaldıkça eksildik


Gözyaşlarımız ile 


Çiçek olduk anılarımızda


Bir iki derken


Tam on yıl oldu


Ha tabi aslı otuz yıla dayanır


Türkü misali


Ha var ha yok derken


Orta yaşı deviren


Çocukları olduk İnciraltı'nın



23/07/2018

Madımak


2 temmuz 1993 
Madımak

Sivas

Zaman durdu
Ne zamandı sazın telinde
Acı olmadan
Hüzün olmadan
Özlem olmadan
Parmaklarla buluştuğu
Hatırlamıyorum
Bilen de yok
Duyan da yok
Anadolu 
Acının ve hüznün tarihinde
Oluşan bir kültür
Kavganın ve haykırışların
Omuz başlarındaki
coşkulu
Umutlu
Bitmeyen
Yeniden dirilen
Hayatların nefesi
Yansa da
Yakılsa da
Yok olsa da
Var olan 
Ellerin
Kolların
Gözlerin
Vücuda gelmiş kuvvetin
Dile gelmiş sözün
Yüreğe düşmüş aşkın
Umuda yol olmuş vicdanın
Işık taşıyan habercisi

Ve işte sevgili
Orda bıraktım
Dizelerimi

02/07/2018

“Anıları ve hayatları ile bize umut olan, yol olan insanların aziz hatıralarına saygıyla, ışıklar içinde uyusunlar.”


24 Mart 2018 Cumartesi

yağmurda türkü mısraları

Bugün günlerden yağmur
Delicesine yürüyüşlerden
Suratlarımıza düşen damlalarında
Nefeslerimiz heyecan içinde
Çığlık çığlığa !!!
koşuştururduk geleceğe...
Ellerimiz kocaman
Ellerimizde küçücük umutlar
Islanırdı bedenlerimiz
Aldırış etmeden...
Sokakların arasından
Türkülerin mısrasından
Sloganların dünyasından
Çıkıp gelmiş
Yağmur damlalarıydık....
Gök gürültüsü gibiydi
Seslenişimiz
Yüreklerimiz bayrak açmış
Sevdalardı alanları dolduran...
Bugün günlerden yine yağmur
Yine içim acıdı
Türkülerde mısra da kalmadı
Vicdanımı dipsiz bir kuyudan çıkarabilmeyi
Umut edip
Islanıyorum....
24/03/2018

Başçavuş Sokağı



Bizim mahallede
Sabahları sesler değişti
Cam önlerinde
Yüzler değişti
Kaldırımlar belki 
Yüz sefer değişti
Eh bir o kadar da
Sokağın asfaltı yenilendi
Esnaf küçüldü
Kapandı kepenkleri
Dükkanlar büyüdü
Açıldı yenileri
Bir çok hayat yaşandı
Anıların izi bile yok artık
Ama öylece direniyor
Köşe başındaki iki katlı evin
Bahçe duvarındaki yazı
Ve üzerinde oturduğumuz
Heyecanlı yürek çarpıntılarımızın
Nirengi noktası

23/03/2018
Başçavuş Sokağı/ Ankara

4 Şubat 2018 Pazar

kapanan kapılar


31/01/2018 ......
çarşamba...
saat : 18:00....
Kapanan kapılar
Açılan kapılar
Yağmurdan ıslanmış bedenlerin türküsü
Boşa düşen eller
Dolu dolu omuz başlarında
Hınca hınç insan sesleri
Geçmişe dönen
Geleceğin bakışında
Sarsılmış
Umutlu
Adımlarla
Biteviye yollar yollar
Bu hayat ne yollar
Ne boyar günler
Ne yapar diller
Acep insan ne eyler
Yok öyle de
Pes etmek falan
Zorluğa yelken açmak mı kolay olan
Yoksa hepten mi boşaldı sinirler
Yaz dur nasılsa sonuç belli
Yol bu
İzi belli
Sözü belli
Eh o zaman hadi bakalım
Uğurlar olsun
........

11 Ocak 2018 Perşembe

O Gün


Umutlarımızın intihar ettiği
Nehirdi gözyaşlarımızın
Yanaklarımızda doluşu….
Agop Baba
Bak işte bende soyundum
Bu yalnızlığın korkunçluğuna…
Haklıydın
Ama haklı olmak yetmiyor
İnsanın yaşadığına
İşte yine sardı beni,
Kollarıyla
Öptü, doyamadan ben ona
O bana,
Terk ettim sevdiceğimi…
Karanlığa
Geceye
Umarsızlığa…
Agop,
Agop
Sen değil miydin yirminci yüzyılda
Sevgiler,
Ancak bir dakika sürer diyen
Sen değil miydin her şey
Karanlıkta kurşuna dizilir diyen….
İşte yanıldın
Yanıldığını ben
O gün sevdiceğim
Bir avuç  kar beyazımla yaşadım
Ben sevdiceğimin toprak ağasıydım
Ama bedenine  hala tohumlarımı çapalayamayan
Bir zavallı ihtiyar köylü gibi
Yoksulluğumu yaşıyordum her gece…
Agop bilirsin
Biz sevdik mi
Tam severiz
Severiz ama
Sevmek o gece intihardı
Göz yaşlarımda
Geceye dökülen
Umutları vardı yüreğimin
O umutlarımı yaşayamamanın sıkıntısını
Acı günlerin yorgunluğunu hissediyor
Ve beni bekliyordu
Ben bir şato yapmıştım ona
Çocukluğumu yaşıyordum
Beş paralık bir kazancım dahi olmadan
Agop, sevgili dostum
Sen ayrı gecede
Ben ayrı gecede
Aynı özlemlere soyunurduk da
Yine bunca mutlu olamazdık
Ama bunca mutlu aşk gibi
Aslında mutlu aşkın olmadığını
Şiirlerden okuyup
Yaşayamazdık…
Ah Agop,
Bir bilsen
En son doldurduğun
Kadehimdeki
Şarabın tadı gibi
Buruk her şey
Bu belki de bitmeyen bir kavganın
Tükenişini yaşamanın ızdırabı
Ben seni
Tanıdığımdan bu yana
Onca şey gördük te
Bunca sevip
Bunca üzülmemiştik
Ve bunca dost yitirmemiştik
Kapıyı ardından kapatmamıştık
Hiçbir dostun
Bu sevgi öyle güzel bir şey ki
İnsanı sarhoş edip
Baş ağrıları yapıyor kimi zaman
Çulsuz
Beş parasız
Evlenmeye kalkmışım
Sevdiğim canımı, cigerimi
Bir avuç kar beyazı sevecenimi
Her gece karanlıklara bırakmışım
Bekle beni
Temmuzu diye avutmuşum
Ve ben buna sevgi diye kandırmışım…
Ben zavallı olmuşum Agop
Sen zavallı olmuşsun
Biz tükenmişiz sevdalara
Biz bilenmişiz sevdalara
Biz meydanlara kan dökmeye de
Bilenmiştik
Bir dostumuz vardı
Onu alıp diyarı deniz kenarından
Okul yıllarından getirmiştim
Şimdi onu mektuplara gömdük
Anılara gömdük
Hep bu sevda yüzünden değil mi
Yanıyor muyuz ne
Ya da o anılardaki insan gibi
Kör olmayı beceriyor muyuz bizde
Tüm bu yalnızlığın cefasına
Bu toplumun yapısına uymuyor muyuz
Bekliyoruz
Bekleşiyoruz
Sevdaya bulanmış gönüllerimiz
O günü bekliyor
Belki bir gün sende gidince
Agop’un rüyası diye başlayacak şiirlerim
Bu yürek dolduran sevgi o zaman
Senide unutacak belki de…
Agop ne acı ki bu güneş yüzlü
Gün yüzlü umutlar
Dağların ardında ama
Dağlar bitiyor
Dağlar bitmiyor
Bir solukta yaşa mutluluğu ama
O mutluluk kollarımda ancak
Sınırları tel örgülerle çizilmiş şatosundan
Ancak yalanlarla gelebiliyor
Bir avuç delikanlıydık
Nefesimiz sigara kokardı
Nefesimiz insan kokardı
Ne nefes kaldı
Ne avucumuzda delikanlı….
Yürüdük
Yürüdük
Yalpaladık bir dönemeçte
Bir gecenin önünde
Sabahı göremeden kapadık ışıkları
Umutları ve yarınları
Agop ben şimdi
Mutlu olmaya sevdiceğimle
Savaşım veriyorum yaşamda
Sende öyle
Bizim halkalı da öyle
Giden dostta
Ayrı yerlerde aynı mutluluğu
Yakalamaya
Bir bulutu yakalayabilmenin
Rüyasında gibi çalışıyoruz
Oysa biz değil miydik
Bu dünyadan bir ses ve öfke gibi geçip
Mutluluğu ellerimizin üzerinde
Yüceltmeye inanan dört insan
Eh ! Agop haklısın be dostum !
İnsan aklında olaylar ve lafların
Yanı sıra
İsimler de
Unutuluyor…
Yeni isimler gönüllere kazınınca
Şimdi ben
Kendi adıma mutlu olmaya
Kar beyazımla çalışıyorum
Sen çeçeninle
Öbürü kış güneşiyle
Ya da yapmacıklı esmeriyle
 Ama benim  önümdeki problemim
Zavallı bir çulsuz olmam
Ve bu zavallılığın yüzüme
Hesapta olmayan yağmurlarla vurulması
Seninki başka
Öbürününki başka
Hep başka şeyler yaşayıp
Satranç tahtasında
Sorguluyoruz dostlukları, sevdayı
Birbirimizi mat etmek için hırsla
Germeye çalışırken
Savaşa benzer bu sorgulama da
Galip gelen
Hep bu yolun mağlubu oluyor
Agop
Bu anlatılanların yanında
Baksana şu havanın güzelliğine
Yaşam devam ediyor bu günde
Açan güneşte
Öten kuşlar da
Ve umutlarımızda….

01.10.1989