Akşam, kışın bir başka çöker günün üzerine. İnsan sesleri sokakları terk etmeye başlamış ve caddelerde koşuşturma ile evlerine ulaşmaya çalışan kalabalık azalmaktadır. Akşam ezanı başladığında sessizliğin içinde bir umut olur yüreklere, yaradana ulaşmak için. Hangi evde ne yaşanmaktadır, insanların mutlulukları, hüzünleri nedir bilinemez ama akşamın soğuğu herkesi biraz yalnızlaştırır aslında. Araba seslerinin belirsizliğini bekleyen gecenin ortasına dek sürecek bu zaman dilimi, kışın dörtnala gelen ayak sesleridir. Gündüz ile gece arasında oluşan sıcaklık farkı, insan ruhunda yarattığı gelgitlerle kol kola tüketir günü, ki yatağa girip ısınıncaya dek. Yüzümüze çarpan o soğuk havanın fütursuz tavrı karşısında ne kadar boynumuza dek kaparsak da giysimizi, üşümek çaresiz bir yaşam biçimidir... Belki bir sahlep ile içiniz ısınır ve sohbetin içinde kaybolursunuz..Ya da romantik bir ortamda kanyak içerek içinizi ısıtırken, yüreğinizin de sıcaklığı sizi umutlandırır gelecek için. Çoluk çocuk sobanın üzerinde kestane pişirilen günlerin özlemini anlatan bir büyüğünüz de kalmadı ise yakınlarınızda kışın soğukluğu daha bir yalnızlaştırır insanı. Ama eğer varsa böyle bir büyüğünüz onu aramanın aslında tam zamanı. Hatta gitmenin ve varsa ihtiyaçlarını gidermenin, anlatacaklarını dinlemenin en keyifli anıdır . Yollarda yürümek haliyle biraz cesaret ve belki de ellerinizde sevgi ile tutulmuş bir yürek ister. Yalnız ve belki de aklınız evde bekleyenlerde ise, yol çabuk geçer. Soğuk çoktan yenilir bekleyene olan özleme. Ya kimse yoksa, ya da olmadığı gibi bir umutsuzluk kışın soğuğu ile içiniz kapladıysa..İşte biraz zor gibi görünse de bu durum, belki de gecenin içinde gizlidir. Sımsıcak bir ortamın bekleyişi. Yo hepten ümitsiz ya da hayalci bir ümitle de değerlendirmeyin derim. Aslında emek sarf etmek gerek sanırım. Hani hep deriz emek en yüce değerdir. İlişkilerde de aslında ne kadar emek verirsen, karşılığını beklemeden. Ve o emeği hak edene de verdiysen. Değme keyfine... Kışın soğuğunda bile yaz gibi terlersin montun içinde. Ve ellerin uzandığı yerde bulur, paylaştığın emeğin özleminde, üretilen sevgiyi. Şimdi yazmanın tadı da burda başlıyor aslında. Yazıyorsun, anlatıyorsun ve hep aynı duyguyu yaşıyorsun. Saçma kelimeler geliyor aklına. Vazgeçiyorsun yazmaktan. Yazdıklarından uzaklaşıyorsun bir an. Sonra işe aklına geliyor ve yazıyorsun ... Soğuk bile durdurmuyor seni. Ama yağmur öylemi. Hep isterim yağmur yağmasını. Islanmak güzel şey. Islanmasını da bilmek gerek haliyle. İşte kışın soğuğu bana göre böyle gelişiyor, Eğer yaşamaksa derdin insan gibi.. Bay bayan fark etmez...Ama yaşıyorsan bir derdin olmalı hayatla.. Sorgulamalısın. Kışın soğuğu bile seni yolundan alıkoymamalı. Bu anlamda yolun açık, gönlün sevgi dolu olsun..Kışın soğuğu ile mücadelen de yüreğindeki sevda ve geleceğe umutla uzattığın el, hedefine ulaşsın...
Anı yaşamak üzere yürüdüğünüz yolda, geçmişten yağmur damlaları gibi düşen cümleler sizi nerelere ulaştırır, bilinemez...Bilinen tek gerçek ise hakikatin kelimelerin tınısında gizlenmiş olabileceğidir.
31 Ekim 2015 Cumartesi
29 Ekim 2015 Perşembe
"Adın Yazılacak Mücevher Taşa"
Bu cümlenin anlamını idrak edebilmek için, sanırım ilk başta çok iyi bir tarih bilgisi ve bilinci ve Atatürk'ün Türkiye için önemini ve geleceğimiz için değerini ve yol göstermesini de kavramak gerekir. Mücevher taşa adını yazdırmak için yola çıkmayan bir insana bunu demek ne kadar anlamsızsa, O nun adının "mücevher taşa yazılması" ne kadar önemlidir aslında. Peki bu nasıl olacak... Elbet sevdiğimiz insanın adını parktaki ağaca ya da banka yazdığımız gibi olmayacak. Bu farklı bir şey. Değerli bir şey. Aslında içinde minnet ve gurur var. Yürekten gelen bir saygı ve örnek alınacak bir rol model var. Hepsinden önemlisi Özgürlük var, Özgürlükkk... Hani "okulda defterime, sıraya ağaçlara yazarım adını" dediği gibi.... Cumhuriyet o mücevher taşın ta kendisidir. Cumhuriyet Onun adının yazıldığı bir destanın adıdır. Cumhuriyet o özgürlüğün, bir millet tarafından, O nun önderliği ile nasıl gerçekleştirildiğinin adıdır. Mücevher taş... Cumhuriyet o mücevher taşın üzerinde 92 yıldır parlamaktadır Mustafa Kemal Atatürk'ün adının yazılmış gizeminde... Adın yazılacak mücevher taşa, Türk Gençliği haykırarak okuyacak her daim, o mücevher taşın üstünde yazılmış adını Atam... Yaşasın Cumhuriyet... Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk.. Yaşasın o mücevher taşın üzerine adını yazan, ve Türk Gençliği'ne Ödev veren Mustafa Kemal Atatürk'e...Minnetle ve Şükranla...Saygıyla..92. yaşın kutlu olsun Türkiye....
27 Ekim 2015 Salı
Agop ile Ürgüp'ten Prokopi'ye... Barışa Yolculuk....
Agop, çayı demledim ve öylece bakıyorum Kayakapı'ya doğru Temenni Tepesi'nden.. Haliyle sonbaharın kışa dönen yüzünün soğukluğunda içtiğimiz çayların keyfindeydi sohbetlerimiz... Demlik demlik çayı tüketip de Kayakapı'nın o yalnız haline iç geçirirdik. Oysa bir dönem Ürgüp'te Kayakapı'nın Seslenişi ile günler geçerdi... Deden Niko ile Esat Dedem'in Bağa giderken hoş sohbetleri ve birbirlerine takılmaları sanki Kayakapı'nın boş sokaklarında çınlar gibi şimdilerde...
Hatırlarsın Aziz Yuhannes yaşardı o Kayakapı'nın dam evlerinde... Gittiniz Agop , Prokopi oldu yaşadığınız yerin adı. Geçen sene sizin orda kucaklaştığımızda yıllar sonra, göz yaşlarımızla yıkadık geçmişin özlemlerini de dinmedi yine de...Kaldı geleceğe yine be ... Bak Yuhannes'in Dam evinden gelen ışık hala duruyor Kayakapı'da. Esat Dedem'in evinin yanında...
Peri bacalarının yıllara meydan okuyan ay ışığındaki seslenişinde yaşanmış bir dostluğun öyküsüdür Kayakapı'da Agop'la yaşadıklarımız... Ürgüp'ten Prokopi'ye bir ses, bir özlem ve bir umuttur barışa uzanan ellerimiz...Agop....
İmza Günü
İmza günü ....))) Kuzen Selim'in evinde, Adnan'ın kamerasından ...Tandoğan'da Atamıza yakın minnetle ve saygıyla....Ayşen'in hazırladığı güzel yiyeceklerle ... Şiir kitabımı imzaladım Agop, eh sende olaydın iyiydi...
19 Ekim 2015 Pazartesi
Atatürk Liseli Olmak Ayrıcalıktır..
1979-1982 yılları arasında Ankara Atatürk Lisesinde okudum. Adının Atatürk olmasının gururu ve sorumluluğu bütün liseyi sarmış gibiydi daha ilk adımımı attığımda bahçeye. Her anı her yılı ayrı bir güzel ve özel geçen, her türlü haksızlığa direnen ve özgürce fikrini söyleyen genç insanlardık. Arkadaşlarımız, Değerli Hocalarımız, anılarımız ve tabi ki aşklarımız. Özlemlerimiz ve efil efil esen rüzgarda seslenişimiz. Hepsi hepsi geride kaldı. Ama hiç dinmedi o yıllara, dostlara ve özgürlüğe olan duygularımız ve tabi ki sevdalarımız. Hele hocalarımızla geçen derslerin iyi kötü anıları. Hepsini 2015 de bulma umuduyla gittim yıllar sonra, Hocalarımızı, arkadaşlarımızı ve Ankara Atatürk Lisesinin o havasını yaşadım yeniden.
18 Ekim 2015 Pazar
Adres... Kayakapı'nın Seslenişi'nden
bir adres verdiler
gidilip asla dönülmeyen…
yollarında
çocukların oynamak istemediği,
küskün çiçeklerin açmadığı,
bir yer verdiler …
umut orada sonsuzluktu…
yürek kimsesiz bir çocuk…
gözyaşları suluyordu gönülleri
öylesi bir adres verdiler…
nefesim çoğu zaman
daralıyordu orada..
vücudumdan her gerildiğinde
insan sesleri geçiyor,
ellerim tutacak bir şeyi aramaktan
yoksun bir durumdaydı ki,
orada,
saçlarımı aldılar yirmisinde
altmışımdaymışım gibi
29.01.1988
Bugün Pazar...Nazım Hikmet Ran
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
Bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...
Nazım Hikmet Ran....
Barcelona'nın dar sokakları
Barcelona'nın dar sokaklarında kaybolmak üzere gitmek güzel bir şeydir aslında. Haliyle bir Floransa değildir. Her yanı sanat kokan. Ya da bir Paris değil bohem bir yapının aşkla bezenmesi gibi. Ya da bir Venedik değildir. Şehvet ve gizemin erosla dansını yapması gibi. Başka bir şey vardır Barceelona'da. Çokca bize benzer. Akdeniz iklimi insanları sıcakkanlı yapmaktadır. Ama Katalanların milliyetçi duygularını da hissedersiniz her yere astıkları Katalunya Bayraklarından dolayı. Hiç rahatsız da etmez bu tavır. Çünkü her şey düzenli ve yaşamaya dönüktür. Hareketli ve enerjiktir. Çok iyi korunmuş bir şehirdir Barcelona....Her yanında eski taş binalar, geçmişe meydan okur gibi sanki yeni yapılardır. Sokaklarda dolaşırken, önünüze çıkan değişik dükkanlar,cafeler ve Barcelona'nın olmazsa olmazı meşhur Tapaz çeşitleri her köşeden sizi çağırır adeta... Ve tabi ki Sangra ile güzel bir yemek molası öğlen ya da akşam sizi bekler o sokaklarda. Meydana çıkan sokaklarda ne kadar dolaşırsanız dolaşın hep aynı noktaya gelmeniz ya da gelememeniz aslında tamamen sizin o sokaklarda kendinizi kaybetmeniz ile ilgili gibi görünür...Ama bir heyecanla dolaşırken rastladığınız her şeyi görmek ve fotoğraflamak olayın ayrı bir yanıdır. Barcelona'nın sokakları aslında, gezilmesi gereken yerlere sizi götüren sessizlikle gelmenizi bekleyen hayatın gizemli yolları gibidir. Ve yollar sizi Barceleno'da o kadar çok yere götürür ki aklınız hangi görülmesi yere gitseniz de, o sokaklarda havayı yaşayarak yürümenin güzelliğinde kalır. Eh tabi bir de açsanız Tapaz ve Sangra...
16 Ekim 2015 Cuma
Hayalin Peşinde Koşmak
Küçük yaşlarda sabahları erkenden haberlerin sesi ile uyandığım zamanlardan, on beşli yaşlarda kitap okumaya ve sorgulamaya başladığım gençlik yıllarıma kadar; düşündüklerimi çocukça bulurum. Ama Nazım'la tanışınca, başladı bendeki şiir tutkusu. Hep okudum, ama hiç yazmadım....Sonra aşık da oldum ama yine yazmadım. İlk şiirlerimi Üniversite yıllarında yazmaya başladım. Kitap, dergi ve gazete okumak hayatımızın günlük planlaması içinde temel taşları olduğu zamanlardı. Şiirlerimi önceleri pek kimseyle paylaşmadım ve daha sonra da şiir yazmanın ayrı bir özel çaba gösterilmesi gereken bir çalışma olacağını düşündüğüm içinde bıraktım şiir yazmayı...1984-1991 yılları arasında yoğun olarak şiire yoğunlaştığım yıllar olarak hatırlarım. Biraz hüzünlüdür şiirin dizeleri arasında nakış gibi ince ince işlenen duyguları anlatmak ve okumak. Ama güzeldir. Yaşadığını hissedersin.
Bir zaman sonra ki, epey bir zaman sonra; tekrar dokundum sazın teline... bu kez çalan müziğin tınısı farklıydı. Bu kez Agop, senin ardından kaç kış kaç yaz geçti hatırlamıyorum ama ilk dize döküldüğünde kalemimle kağıda, yazdım artık ne varsa... Artık tarih 2012 ye gelmişti. aradan geçen zaman dilimi; artık başka türlü vuruyordu sazın tellerine...
Yazmak ve paylaşmak öne geçmişti artık. Paylaşmak giderek hayallerimi süsler oluverdi. Ve bir sesin anlatılması hikayesini "Kayakapı'nın Seslenişi" olarak paylaştım.
Şiir Kitabım olması hayalimi böylece gerçekleştirmiş oldum. Ancak bir kitap evi aracılığı satışı yapılmıyor. Şimdi yeni bir hayalin peşinde koşmaya başladım... Agop, bir sus be , geliyorum...Ha unutmadan, Agop'u çok merak ediyorsanız eğer, en yanınızda olan gerçek ya da hayal, gerçek bir dosta bakın derim. Sonuçta Agop bu gece de masa da sandalyen öyle duruyor...Gelmedin yine...Ben başladım şiirlerimi okumaya...
14 Ekim 2015 Çarşamba
Kayakapı'nın Seslenişi
Bende bir şiir kitabı çıkarıp sesleneyim dedim... Agop hatırlarsan Gazali'den Rubailer, Nazım'dan şiirler okur geceyi gündüz edip kuru ekmek yağ ile kahvaltı ederdik... İşte o Kayakapı'nın Seslenişi oldu şimdi Hayat Arkadaşıma sevgiyle...Unutmadan diyeyim sana da selam olsun...
13 Ekim 2015 Salı
Oyun Treni
Agop,
bu aralar
çok seslendim sana...
Çocukluğumuzda
Deden Niko'nun hikayelerini dinler
sonra da
sizin evdeki siyah beyaz tv den
oyun treni adlı programı izlerdik.
Ajans başlayana kadar...!
Şimdi oyun treni de öksüz artık...
Nur içinde yatsın ...
Levent Kırca'da gitti buralardan,
Atatürk ve Cumhuriyet diyerek...
Aslında yıllar geride kaldıkça
ileri de kalan sadece umut artık Agop...
Ulaş ulaşabilirsen,
ya da yürü yağmur demeden ...
Meydana bırak öylece karanfilleri ki
adı barış olsun
o anlatılan son hikayenin...
Sevgive özlemle Agop...
Levrekler hazır ona göre gel...
10 Ekim 2015 Cumartesi
Yangın Yeri
Agop!
içim yanıyor,
yüreğim yangın yeri.
birer birer düşüyor
domine taşları gibi
hayatın orta yerinde açan kan çiçekleri..
Agop olmadı be,
hiç olmadı...
umuttu ekmeğimiz,
teknenin içindeydi nafakamız
ve denizlerin içindeydi geleceğimiz...
ah Agop ah !!
hedefe giden okun peşineydi
hayallerimiz...
oturduk yine masanın başına,
"boşalır bre yüreciklerimiz" dersin de,
hep sen önce gidersin be Agop!...
işin rast gitsin be ...!!
8 Ekim 2015 Perşembe
Merhaba Agop
Merhaba Agop...
Bu gece de masaya tek oturdum.
Şaşıyorum yaşadıklarıma.
Hava soğudu buralarda ...
Bir haftadır hiç güneş açmadı.
Haliyle kapandı
ve teknenin çadırında yaşıyor gibi...
Sessizce uzanıyoruz geleceğe.
Agop hatırlarsan bir yolculuğa çıkacaktık
yine böyle bir havada,
her şeyin unuttuyduk...
Sadece aklımızda gitmek vardı
doğru yanlış sorgulamadan...
Gidemedik döndük geriye
daha limandan çıkmadan...
İşte öylesine bir durum gibi şu an...
Dur bakalım
bir türkü mırıldanayım
belki buluşur umutla gözyaşı...
Ya da Agop
çarp kapıları hepten
bağır bağırabildiğince
ya da yürü liman boyunca
ta karşı yakadaki
o güzel yatağın içine...
Belki de Agop
bunu söyleyeceksin kendine her daim
ama ben sesleneyim sana yine de...
Ey benden öte giden
umutlu gelecek
uzat ki elini
ellerim boş kalmasın..
Bak gece çöküyor
yola çıkmak lazım...
Rastgele Agop...
7 Ekim 2015 Çarşamba
Hayat ...
bazen mi
her zaman mı
ya da zaman zaman mı
hüzünlenir
mutlu olur....
Elin havada kaldığında
ya da omuz omuza
yürüdüğünde midir???
Yağmura karışan
göz yaşların mı
heyecana kapılan
gülen yüzün müdür
hayat...
Küçük bir fidan mıdır
koca bir çınar ağacı mıdır
ya da beraber
bir orman olabilmek midir...
En iyisi
ben yine sesleneyim...
Sessizce dursa da ...
Hayat işte ....
6 Ekim 2015 Salı
Yazmak Güzel
Ya okumak
Güzel mi
Gezmek güzel
Ya dönmek güzel mi
Soruların arasında
Gizlenen
Özlem ve hüzün
Diner mi
Gece Örter Dedim Di...!!
Selam
Belki de gece örter dedim di
Olmadı
Işıl ışıl gözlerimin içine girdi
Acaba ne yapmalı dediğin anlar
Ve yüreğinde sıkıntı
Yağmurlara koşmak gelir
Islanmak
Islanmak
Ve belki de
Yürümek geceye en iyisi
Agop nerdesin be ya
Hep bir fikrin
Bir içkin olurdu
Sofrada çözer
Sofrada ağlardık
Ve sofrada bırakırdık
Geceyi
Gün umutla doğar
Islanan ruhumuz
Hapşırırdık ama
Güzel olurdu
Ya işte Agop
Sofradayım yani
5 Ekim 2015 Pazartesi
Bilmezdim
Asla bilemezdim
mavi Pinokyo bisikletimin
bana yıllar sonra ders vereceği
zaman zaman aklıma geldiğinde
içimin acıyan
hüznünü
yaşayacağımı
bilemezdim...
eh baba,
yıllar yıllar sonra
bana yine bir ders verdin
minnettarım sana...
oysa senin gözlerine baktığım
sohbet ettiğimden bu yana
ne çok mevsim geçti
ne çok yağmur yağdı
ve göz yaşlarıma karıştı.
ama işte tarih bana güzel bir oyun oynadı
bir kez daha anladım ki
sen o zaman haklıymışsın...
ve bir kez daha anladım ki
ben seni o zaman ne kadar üzmüşüm...
o mavi pinokyo bisikletimle
gezdiğim sokakların
yıllar sonra üzerime geleceğini
ve keyifle geçen o günlerin gizeminde
senin endişelerinin
ve haklılığının buruk bir hüzün olarak yüreğime düşeceğini
bilemezdim baba....
şimdi kendi payıma büyüdüm sanırım artık
yine kucakladım seni sımsıkı
Kendime Öğütler...
Büyürsün
Duvarları yıkarak
Uzaklaşırsın kendinden
herkesten
besbelli...
herkesten
besbelli...
Çıkardığın ses
oluşan kaos
Ve kırgınlıkların
Geride kaldığında
elbette güler geçersin herkesle beraber...
elbette güler geçersin herkesle beraber...
Elbet yine
Sımsıkı sarılıp
o gün yine seslenirsin
Her zamanki gibi…
Hayat önünde
Kapıları açacaksın
Yolları geçeceksin
Ve elbet ulaşacaksın
Umut ettiğin o ülkeye…
Sevdadandır
Hayal ettiğin etkinliktir
Bilemem nedendir…
Bilemem nedendir…
Tahmin ederim
Bende hissettim bu duyguları
Ve bende,
Sende,
bir diğeri de yaşadı,
yaşayacak elbette
hayat bu...
hayat bu...
Yakınında herkese en uzak gibi duruşunu
Seslerindeki hüznü
Şaşkınlığını ve kızgınlığını
yalnızlığını ve özlemlerini
Anlayabilecek yaştayım
yalnızlığını ve özlemlerini
Anlayabilecek yaştayım
Ve haliyle çıkılan yol
Gidilecek yol olması
için tüm çabamız
Ve bu anlamda
elbette
elbette
Yine orada olacağım
Göz yaşlarımız yağmur gibi olsa da
Hayat bu dedim ya ...
bir sınavdır
başa çıkılması gereken...
bir sınavdır
başa çıkılması gereken...
Yaşanır her şey
Olur biter
Haykırır kendini duygular
Saklayamazsın
Anlatamazsın
Ve anlayamazsın da bazen
anlaşılamazsın da
oluşur bir koas ellerimizde
başa da çıkamazsın...
anlaşılamazsın da
oluşur bir koas ellerimizde
başa da çıkamazsın...
Bilirsin söylemezsin
Uzatırsın ellerini havada kalır
Gidersin ulaşamazsın
Ama bilirsin ki
Gelecek aslında kendin ve yapabildiklerin
Hayat aslında yüreğindedir
Yapman gerekenler yola çıkmakla değil
Yoldan çıkmamakla gerçekleştirebileceğin şeylerdir.
Ve bir zaman sonra elbet bende olmayacağım
O zaman işte
Sen sarılacaksın artık geleceği taşıyan
O minik ellere…
Ve elbet artık sen orada olup
Sımsıkı sarılacaksın…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
E setler İle Aziz Yohannes’in Ürgüp’te Kesişen Hikayesi Esetler ve Aziz Yohannes’in hikayesi yaklaşık 300 sene önce Türk - R...
-
Bir aydır yazıyorum. Şiirlerimi, denemelerimi, gördüğüm yerleri ve anı kırıntılarını. Yazmak güzel bir şey. Paylaşmak da heyecanlı. G...