11 Ağustos 2015 Salı

Okçu ve Kardeşi





Okçu ve Kardeşi bu sefer de Lozanpark'ta Çankaya Okçuluk Spor Kulübü atış sahasındaydılar. Diğer kardeşleri şu anda yanlarında değildi  ama merakla ağabeyini izlemek keyifliydi... Atış Çizgisine nasıl geçiyor. Kolları, yayı tutuşu, oku yaya yerleştirmesi, nefesini tutup, çenesinin altında elini yerleştirip nişan alıp atmasını elleri ceplerinde izledi ... Her aşamasını kardeşine anlatmaya çalışan Okçu ile atışlardan sonra da hedeften okları almaya gittiler. Hatta bir ara dürbünle izledi atışları ve ağabeyini. Acaba o da okçu olabilir miydi, merak içindeydi... Okçu kardeşinin izlemesinden de keyif almış, gururla atıyordu okları hedefe... Zaman hızla akmış ve antrenman bitmişti. Ama aklı Okçuluk Merkezinde ve Okçu'da kalmış, Okçu'da kardeşinin izlemesinin mutluluğu ile konuşarak ayrıldılar Lozanpark'tan ... Ailede bir okçu daha yetişir mi diye de merak ettiğimizden sorduk beraberce... O da Okçu gibi gelmek istiyordu.. Eh bana düşen de onu da getirmek Lozanpark'a... Bakalım ne olacak...

9 Ağustos 2015 Pazar

Geçmişten Gelen Bir Hafta Sonu Anısı...


Çocukluğumdan bu yana hep hafta sonu benim için eğlenceli olmuştur. Okul, her ne kadar ilkokulda iken;  o zamanlar cumartesi yarım gün olsa da, eve geldiğimde herkesin evde olması ayrı bir güzellikti. İlk kez okumayı sökmeyi de cumartesi günü gerçekleştirmiştim. Eve heyecanla ve mutlulukla koşarak gelişimi hala hatırlarım. Tabi o zamanlar genelde eve yakın okullara giderdik ve servis kullanmazdık. Ancak eve geldiğimde gördüğüm her zamanki durum olmadığı bir gündü. Evde ciddi bir bayram temizliğine girişilmişti. Merdaneli çamaşır makinesinden yıkanan çamaşırların suyu sıkılıyordu. Ortalıkta temizlik malzemelerinin birbirine karışan kokusu vardı. Ama evde sadece annem vardı. Ablalarım, ağabeyim ve babam yoktular. Anneme sevinçle söyledim...Anne okumayı söktüm bak bu da kurdelem... Kırmızı kurdelem okul üniformanın sol üst tarafıma okumayı sökünce itina ile öğretmenim aferin oğlu diyerek takmıştı. Ankara'da Teğmen Kalmaz İlkokulu 1-B sınıfında Türkan Erol'un öğrencisi olarak başarmıştım. Ama babamla da uzun uzun çalışmıştık heceleri. O zamanlar hece hece öğrenir daha sonra da kelimeleri bulurduk... Ama akşamında istediğim tüm yemekler de hazırdı annemin ellerinden.... Nereden nereye aşağı yukarı 43 yıl geçti. Hala hafta sonları çok güzeldir bence...Belki herkes için öyledir. Ama şimdilerde küçük bir çocuğun gözünden, orta yaşlı adamın hayat tecrübesine doğru ilerleyen yılların farklılıkları oluştu artık. Geçen bu yıllar boyunca sol göğsümün üzerine bir çok kurdele taktım... Hepsini gururla ve sevgiyle taşıdım... Ama hep o hafta sonunda ki heyecanlı ve okumayı söken çocuğun koşturmasında ki hafta sonlarına özlem duyarım... Çocukluk işte...

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Sonbahar




rüzgarı gecede yakaladım
önce sen geldin,
sonra mutluluk geldi…
yol boyunca yürüdüm
sararmış
sonbahar yaprakları
köşe bucak uçuştular,
önce sen bastın yapraklara
sonra güzelliğin bastı
ansızın yüreğimi…
insanlar vardı
çepeçevre sarmışlar
ve sevmiştim onları,
önce sen ayrıldın sevgimle
sonra ben paylaşmak istedim
onlarsız zamanları seninle…
yağmurlar yağdı ardı sıra
olancası bedenimden geçip
sen oldun, mutluluk oldu gönlüme,
önce seni geceye verdim çaresiz
sonra yüreğimi de
seninle gönderdim…

30.03.1988


neydi bu


bir uçak havalandı,
gönlümden
üç parça şeyi
alıp götürdü
ve hepsi de
yeniden üretildi…
neydi ki
bu
umutsuz
başkaldırı,
neydi bu
sevda bahçesindeki
yoksunluk
ve nasıl bir
yoldu ki bu
hiç dinmedi…


Kum Taneleri



“kum taneleri”
gün ışımasında,
aşkın dansını yaptığımızda
dalgalar ,
bedenimizden geçip kumlara saçıldı …
vücudumuzdan
ellerimizde kalan,
kum taneleri ve özlemdi…
yakarışımız sevgiyeydi
ama bulduğumuz hasretti…
dalgalara ulaşamayan
kum taneleri gibi…
fakat gün dönmüştü
haykırdık,
   ayaklarımız deniz kenarında
suya değdiğinde,
gürledik
paylaştıklarımızla…
dudaklarımızda başlayan
ve ayaklarımızda tükenen
sevgi…
şehvete bulaşmış
ve uzanmıştık öylece
kumsalda…
elim elinde
şiir okuyordum
sevgiye
özleme
ve hayatla olan kavgamıza dair
bu sendin
bu bendim
bu bizdik
ve kumsalda

bir kum tanesiydik…

7 Ağustos 2015 Cuma

Umut Etmektir Hayat



Umut etmektir hayat...
üzerine kar yağar
sen gün ışığı gibi bakarsın
üşüyen ellerini uzatarak...
seslenirsin kendine
hele dur bakalım 
geçer be elbet diye
yorgunluğun, hüznün
ve yüzünün kırışıklıkları
anlatır seni
attığın adımlardaki
direnen umudundaki geleceğe !
sen sen değilsindir
düşlediğin de bu değildir ama
yaşarsın,
sana ait olan hayatta!

11.06.2015 Karabük

1986 Güzündeydi

Saat gecenin herhangi bir vakti
Yamansınız dostlar
Beni aramak nerden aklınıza geliverdi
Son kez nerde miydi
Ne önemi var, şimdi buradayız ya dostlar
1986 güzündeydi, birbirimizden
habersiz kalışımız
üç odalı bir ev
içinde dağılmış eşyalar
duvarda yarısı yırtılmış bir gençlik yılı afişi vardı
çok iyi hatırlıyorum birde
üç şişe efes güneşi olmalı
içi boşaltılmış
pek de severdik malum
birde benim güncelerimin olduğu defter olmalı o evde
ne anılarımı var o defterde
bir bulunsa
hepimiz orasında, burasında
bir yerindeyiz
dağların havasını soluduk yıllardır
metro yapılacak diye sabırla bekledikte
yinede her sabah aynı işkenceyi çektik otobüslerde
beklemeye inatlaştığımızdan
gelmedi yine tabi ki,
zaten ne zaman geldi ki


13.11.1988

Seçilmiş Şiirlerim


seçilmiş şiirlerim yok

sana

yazabileceğim kadar

güzel ve anlamlı

sana ancak yüreğimin çıplaklığında

kıyasıya bir sevgiyi

verebilirim

dizelerimin yorgunluğuna aldırma

hepsi senin özlemine

öfkelenen

sesimin buruklaşan tınısıyla dopdolu

öyle sana kırgında değilim

seni özledim



Yaz Bakalım Agop !


yaz bakalım Agop !
nicedir yoktun !
teknenle en son gidişinden bu yana
denizin kenarındaki
masada tek başına
boşalıyor yüreğim hüzünlere
ne yollara gittik be Agop!
ne balıklar tuttu ağlarımız
ne rüzgarlarla dalgalara doğru yol aldı
umutlarımız
hiç yorulmadık
hiç usanmadık
şimdi Agop,
şimdi yine
sesleniyorum sana
masada,
tek başına
ve içerek...

11.06.2015
Karabük


6 Ağustos 2015 Perşembe

O Gün 2




Agop bilirsin,
Biz sevdik mi
Tam severiz
Severiz ama
Sevmek o gece
İntihardı
Gözyaşlarımdan geceye dökülen
Umutları vardı yüreğimin
O umutlarımı yaşayamamanın sıkıntısını
Acı günlerin yorgunluğunu
Hissediyor ve beni bekliyordu
Ben bir şato yapmıştım ona
Çocukluğumu yaşıyordum
Beş paralık bir kazancım dahi olmadan…
Agop sevgili dostum
Sen ayrı gecede
Ben ayrı gecede
Aynı özlemlere soyunurduk  da
Yine bunca mutlu olamazdık
Ama bunca mutlu aşk gibi
Aslında mutlu aşkın olmadığını
Şiirlerden okuyup
Yaşamazdık
Ah Agop,
Bir bilsen
En son doldurduğun kadehimdeki
Şarabın tadı gibi
Buruk her şey

21.02.1990




Gün Işığında


Gün ışığında
Yağmur damlaları ile
Yürümeye başladım
Yalnız
Ve özlem dolu…
Sokak lambaları hala yanıyor…
Ve gecikmiş bir pişmanlık gibi
Yüreğim darmadağınık..
Hava kapandıkça
Haykırıyor isyanını
Ve yağıyor üzerime
Çaresizliğime aldırmadan..
Oysa ne türküler vardı
Dinlemiştim
Anadolu yollarında
Biteviye
Yolculuklarımda…

08.04.2015

Karabük