8 Kasım 2015 Pazar

bir kere daha




bir kere daha 
diyerek
gecenin içinde kayboldu
bir kere daha...

özlemlerim
sokakların loş bir lambası gibi
soluklaştıkça
aklıma gelir 
bir kere daha..

yudumladığım çayın 
sohbetinde
bekler öyle saatim
oysa zaman hep aynı
bir kere daha

07.08.2015 Ankara

7 Kasım 2015 Cumartesi

Hüznün Müziği ve Şiir'in Dizelerinde Şairin Duygularına Dair



Şiir yazmanın, kendini ifade eden yanı ile gördüklerini, yaşadıklarını anlatan tarafı iç içe geçer. Bir zaman sonra hayaller ve kurgulamalar da dizelerin arasında ve giderek de ortasında yer alır. Bazen ön plana çıkar hatta bu kurgusal yapı. Ama hep duygular çevreler, sınırları belirler ve haykırır bir anlamda yaşadıklarını, umutlarını, hüzünlerini. Ben Jazın hüzünlü ironisi ile şiirin duygularının hep kesiştiğini düşünürüm. Yalın bir gerçeklik gibi dursa da şiirin kendisi. İçinde bir yolculuğa çıkarsın aslında. Hüzünlü bir yoldur şairin yaşadıkları. Dizelere dökülen kelimelerin umudu ile hüznü dans eder durur yüreğinde kimi zaman mutlu kimi zaman umutsuz. Ya da öylece bakar, karşısından geçen insanları ve olayları görmez gibi. Sanki kalabalıklar içinde yokluğu yaşar gibi. Epeyce bir sürünür, kelimeler öyle zamanlarda. Hatta güler bazen kendine. Bırakır gider bile. Hiç şaşırmaz ama hep bir farklı görme, analiz etme merakı da yer bitirir kendini. Yazar ama beğenmez. Bazen hiç yokmuş gibi yapar yazdığına ve bırakır öylece. Oysa bilir emeğin en yüce değer olduğunu ama beğenmez bu anlamda işlediği dokumayı. Döner yine müziğin hüznünde buluşur, yüreğinin hüznünü. Çalılıkta dolaşan kelimelerin canı yanmadan yan yana getirebilmek ve bir anlam ile ironiyi müziğin tınısında buluşturmak üzere yola çıkar. Çıktığı yolun sonunu bilir  ama kurguladığı dimağı onu yanıltır. Hatta küser kendine. Çıkar akıl aramaya. bulduğu vaki değildir. Ama peşindedir aklın ve hikmetin. Kayıp bir kelimenin peşinde koşar durur. Dizenin içindeki hüznün müziği tam olsun diye. Yok siz siz olun aldırmayın bu yazılanlara. Ruhunuz kararmasın. Yürüyün yol boyu en iyisi bu havada. Kış geldi mi zor. Ama kış geldi mi ortalık bembeyaz olduğunda hayat yeniler kendisini bunu da unutmayın. Aslında her kış insanın vicdanının temizlenmesi için örter her şeyi karın tertemiz beyazlığında. Belki de şiirin dizelerin de gizlenen hüznün de baharla birlikte coşması için bir çıkış yoludur. Kimbilir?  

Hındım Hamadımız Kesildi


Tarih nedir diye düşünmeye başladığımdan bu yana, yanlış üniversite okuduğuma da karar verdim. Yok üniversite sınavı öncesinde ki meslek seçimindeki yönlendirilmede ki yanlışlık ve eksiklik değil söylemek istediğim. Biraz geçmişin izinde bir insan, bir aile ve yaşanmışlıkların peşindeyim. Nereden gelip nereye yerleştiğimizin nedenleri ve niçinlerini merak ediyorum açıkçası. Sülalemizin öyle veya böyle 700 yıla yaklaşan bir seceresi var. Bilinen hikaye Eset'lerin Horasan'dan 1400' lü yılların başında Ürgüp' e geldiği... Türkmen boyu bunda şüphe yok. Belki bir oba değil, ama nüfuslu bir aile.  İşte tarih burada devreye giriyor. Merak ettiğim tarih, aslında bu tarihle sınırlı değil elbette. Yada öyle kuru kuruya bir tarih merakı değil. Tarihin gizemi ve sosyal yapısını irdelemek derdim. Hangi sebeplerle geldiler Ürgüp'e yerleştiler. Bunu çözebilmem olanaklı değil. Ama işte tarih Ürgüp'te Kayakapı Mahallesi'nde yüzyıllarca yaşayan bir ailenin yapısı ile iç içe geçen durumu açıklıyor. 14 odalı ve yaklaşık 100 yıllık olan ev, geldiğimiz noktada o tarihin sırlarını da saklamaya devam ediyor. Her ne kadar çatısı uçsa, bazı odaları ve iç duvarları yıkılsa da... Deprem olasılığı nedeni ile boşaltılan mahallede yalnızlığını yıllarca yaşasa da... İşte benim aradığım ve keşke dediğim tarih, işte o evde sembolleşiyor aslında. Esat Ağa Konağı. Ya da Aziz Yuhannes'in Evi. Evin altı ahır.Atlar, develer ve diğer büyükbaş ve küçükbaş hayvanların  da kalabildiği kadar ilginç bir yapısı var. Evde en son doğan Eset'li babam mı ya da halam mı bilmem ama, öndeki odalardan birinde doğmuş babam. Şimdi bu tarihin araladığı gerçeklerin hikayesi beni sarhoş ediyor aslında. Satır satır yazmak ve satır satır yok olmak gibi bir şey Tarih. Ayrıntıların arasından bir hayatı çıkarıp, geleceğe anlatmak...

Kimbilir, kaç kere Esat Dedem seslendi babama. Ve kim bilir ne anılar yaşandı. Yalnızlığın ve hayatın bileşkesinde artık o ev Devletin oldu. Kayakapi projesi ile mahallenin tüm evlerini restore ediyorlar. Esat Ağa Konağı olarak otel olarak hizmet verecek, diğer konaklar gibi.  Bizde uzaktan öyle bakacağız. Tarih ayrıntısını temizlemiş ve üzerini gerçekle örtmüştür bile. Bu anlamda tarih yüreğimde paramparça. Ve duygularım kapanan bir dehlizin başında içine bakıyor. Dehlizin derinliklerinde  tarihin gizlenmiş bir ışık gibi, her gece dam evde kimse yokken bile mum ışığın yanması gibi.... 

Kayakapı, dinle bu seslenişin ruhunda ki hüznün isyanını. Ellerimiz yanıyor, gözlerimiz buğulu ve tarihin terkedilmişliğinde bir yalnızlığın hikayesi daha bitiyor Kayakapı'da... Hındım hamadımız kesildi. 

5 Kasım 2015 Perşembe

Bilmemek Olmaz..


Yılı 1982, Ankara'dan İzmir'e doğru yola çıktığımda yaşadığım heyecan ve endişenin yaşandığı günler. Yaş 18...Ve gelecek önümde bitmez bir okyanus gibi duruyor. Amaç belli, meslek sahibi olmak. Ama buraya gelirken yaşadıklarım, yaptıklarım ve çabalarım aslında şu anki duygularımın, isteklerimin ve kendimin çok uzağında. Vicdanım rahat mı, rahat.. Sonuçta bir beklentinin karşılanması anlamında, kendi payıma düşeni gerçekleştirmiş durumdayım. Ama bu ben miyim işte onu o zaman bilmiyordum, şimdi anladım ki o ben değilim. Peki ben kimin, onu da daha bilemedim. Bilince söylerim tabi merak etme. Bilmemek de olmaz haklısın. Bilemedim işte... Ama bir yol edindim kendi payıma... Yoldan çıkmadan, yola çıktım da denebilir. Haliyle geç oldu farkındayım da, gelecekte öylece duruyor be.. Yaşanmak için. Hadi rastgele bakalım.  Gerçi çoktan olanlar oldu, ölenler öldü ama yine de bekliyor duvarın dibinde papatyaların sarhoşluğunda bahar... 

1 Kasım 2015 Pazar

Bir İzin Peşinden Yürüyebilmek...


Bazen yıllar sizden götürdüklerini, gurur verici örneklerle geleceğe sunarlar. Hukuk herkese gereklidir. Hukukçu olmak ise bembeyaz bir sayfanın en ufak bir kurşun kalem ucu bile değmeden yapılması gereken bir insanlık görevidir, hukukçunun vicdanıyla bütünleşen. Ailenizde bir hukukçu varsa bunu hep gözlemlemişsinizdir. Bu babanız ise, dedeniz ise, eşiniz ise daha bir anlamlıdır. Hele bir sülalenin büyüğü ise hayat bakışı ve yaklaşımları ile size gösterdiği hedef ve hayat terbiyesi aslında bir hukukçu gibi davranmanızı sağlamaya yöneliktir. Hukukçu olmasanız da... Böyle bir insanın hukukçu torunu olmak haliyle çok çok önemlidir. Görev ve hayat daha bir anlam yükler size. Ben oğlu olarak başaramadım hukukçu olmayı ama 2 torunu başardı. Bu anlamda babam ışıklar içinde rahat uyuyordur diye düşünüyorum. 


Hukukçu yeğenlerimden bir tanesi Avukat olarak haksızlıkların çözümlenmesinde Dedesi yolunda yürürken, güncel her olayın çözümlenmesinde kendi payınca hukuki açıdan mesleki girişimlerini ve gözlemlerini yapmaya çalışırken;  diğeri de Hukukun nasıl oluşturulması konusunda mesleki kariyerini akademik anlamda geliştirmeye devam etti. Ve sonunda bir kitap yazdı. Kitabın yazılması konusunda verilen emek ne kadar önemliyse, kitabın ithaf edilen kişiler özelinde ki duygusal mutluluğu ve gururu da çok çok güzel... Bu anlamda tertemiz bir sayfanın geçmişten gelen yaprakları artık artarak, bir defter olması dayıları olarak beni çok mutlu etti. Sağolun var olun...Huzur içinde uyu sevgili babacım...

31 Ekim 2015 Cumartesi

Kışın Soğuğu ve Geleceğe Uzattığın El


Akşam, kışın bir başka çöker günün üzerine. İnsan sesleri sokakları terk etmeye başlamış ve caddelerde koşuşturma ile evlerine ulaşmaya çalışan kalabalık azalmaktadır. Akşam ezanı başladığında sessizliğin içinde bir umut olur yüreklere, yaradana ulaşmak için. Hangi evde ne yaşanmaktadır, insanların mutlulukları, hüzünleri nedir bilinemez ama akşamın soğuğu herkesi biraz yalnızlaştırır aslında. Araba seslerinin belirsizliğini bekleyen gecenin ortasına dek sürecek bu zaman dilimi, kışın dörtnala gelen ayak sesleridir. Gündüz ile gece arasında oluşan sıcaklık farkı, insan ruhunda yarattığı gelgitlerle kol kola tüketir günü, ki yatağa girip ısınıncaya dek. Yüzümüze çarpan o soğuk havanın fütursuz tavrı karşısında ne kadar boynumuza dek kaparsak da giysimizi, üşümek çaresiz bir yaşam biçimidir... Belki bir sahlep ile içiniz ısınır ve sohbetin içinde kaybolursunuz..Ya da romantik bir ortamda kanyak içerek içinizi ısıtırken, yüreğinizin de sıcaklığı sizi umutlandırır gelecek için. Çoluk çocuk sobanın üzerinde kestane pişirilen günlerin özlemini anlatan bir büyüğünüz de kalmadı ise yakınlarınızda kışın soğukluğu daha bir yalnızlaştırır insanı. Ama eğer varsa böyle bir büyüğünüz onu aramanın aslında tam zamanı. Hatta gitmenin ve varsa ihtiyaçlarını gidermenin, anlatacaklarını dinlemenin en keyifli anıdır . Yollarda yürümek haliyle biraz cesaret ve belki de ellerinizde sevgi ile tutulmuş bir yürek ister. Yalnız ve belki de aklınız evde bekleyenlerde ise, yol çabuk geçer. Soğuk çoktan yenilir bekleyene olan özleme. Ya kimse yoksa, ya da olmadığı gibi bir umutsuzluk kışın soğuğu ile içiniz kapladıysa..İşte biraz zor gibi görünse de bu durum, belki de gecenin içinde gizlidir. Sımsıcak bir ortamın bekleyişi. Yo hepten ümitsiz ya da hayalci bir ümitle de değerlendirmeyin derim. Aslında emek sarf etmek gerek sanırım. Hani hep deriz emek en yüce değerdir. İlişkilerde de aslında ne kadar emek verirsen, karşılığını beklemeden. Ve o emeği hak edene de verdiysen. Değme keyfine... Kışın soğuğunda bile yaz gibi terlersin montun içinde. Ve ellerin uzandığı yerde bulur, paylaştığın emeğin özleminde, üretilen sevgiyi. Şimdi yazmanın tadı da burda başlıyor aslında. Yazıyorsun, anlatıyorsun ve hep aynı duyguyu yaşıyorsun. Saçma kelimeler geliyor aklına. Vazgeçiyorsun yazmaktan. Yazdıklarından uzaklaşıyorsun bir an. Sonra işe aklına geliyor ve yazıyorsun ... Soğuk bile durdurmuyor seni. Ama yağmur öylemi. Hep isterim yağmur yağmasını. Islanmak güzel şey. Islanmasını da bilmek gerek haliyle. İşte kışın soğuğu bana göre böyle gelişiyor, Eğer yaşamaksa derdin insan gibi.. Bay bayan fark etmez...Ama yaşıyorsan bir derdin olmalı hayatla.. Sorgulamalısın. Kışın soğuğu bile seni yolundan alıkoymamalı. Bu anlamda yolun açık, gönlün sevgi dolu olsun..Kışın soğuğu ile mücadelen de yüreğindeki sevda ve geleceğe umutla uzattığın el, hedefine ulaşsın...

29 Ekim 2015 Perşembe

"Adın Yazılacak Mücevher Taşa"





Bu cümlenin anlamını idrak edebilmek  için, sanırım ilk başta çok iyi bir tarih bilgisi ve bilinci ve Atatürk'ün Türkiye için önemini ve geleceğimiz için değerini ve yol göstermesini de kavramak gerekir. Mücevher taşa adını yazdırmak için yola çıkmayan bir insana bunu demek ne kadar anlamsızsa, O nun adının "mücevher taşa yazılması" ne kadar önemlidir aslında. Peki bu nasıl olacak... Elbet sevdiğimiz insanın adını parktaki ağaca  ya da banka yazdığımız gibi olmayacak. Bu farklı bir şey. Değerli bir şey. Aslında içinde minnet ve gurur var. Yürekten gelen bir saygı ve örnek alınacak bir rol model var. Hepsinden önemlisi Özgürlük var, Özgürlükkk... Hani "okulda defterime, sıraya ağaçlara yazarım adını" dediği gibi.... Cumhuriyet o mücevher taşın ta kendisidir. Cumhuriyet Onun adının yazıldığı bir destanın adıdır. Cumhuriyet o özgürlüğün, bir millet tarafından, O nun önderliği ile nasıl  gerçekleştirildiğinin adıdır. Mücevher taş... Cumhuriyet o mücevher taşın üzerinde 92 yıldır parlamaktadır Mustafa Kemal Atatürk'ün adının yazılmış gizeminde... Adın yazılacak mücevher taşa, Türk Gençliği haykırarak okuyacak her daim, o mücevher taşın üstünde yazılmış adını Atam... Yaşasın Cumhuriyet... Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk.. Yaşasın o mücevher taşın üzerine adını yazan, ve Türk Gençliği'ne Ödev veren Mustafa Kemal Atatürk'e...Minnetle ve Şükranla...Saygıyla..92. yaşın kutlu olsun  Türkiye....

27 Ekim 2015 Salı

Agop ile Ürgüp'ten Prokopi'ye... Barışa Yolculuk....


Agop, çayı demledim ve öylece bakıyorum Kayakapı'ya doğru Temenni Tepesi'nden.. Haliyle sonbaharın kışa dönen yüzünün soğukluğunda içtiğimiz çayların keyfindeydi sohbetlerimiz... Demlik demlik çayı tüketip de Kayakapı'nın o yalnız haline iç geçirirdik. Oysa bir dönem Ürgüp'te Kayakapı'nın Seslenişi ile günler geçerdi... Deden Niko ile Esat Dedem'in Bağa giderken hoş sohbetleri ve birbirlerine takılmaları sanki Kayakapı'nın boş sokaklarında çınlar gibi şimdilerde... 



Hatırlarsın Aziz  Yuhannes yaşardı o Kayakapı'nın dam evlerinde... Gittiniz Agop , Prokopi oldu yaşadığınız yerin adı. Geçen sene sizin orda kucaklaştığımızda yıllar sonra, göz yaşlarımızla yıkadık geçmişin özlemlerini de dinmedi yine de...Kaldı geleceğe yine be ... Bak Yuhannes'in Dam evinden gelen ışık hala duruyor Kayakapı'da. Esat Dedem'in evinin yanında...


Peri bacalarının yıllara meydan okuyan ay ışığındaki seslenişinde yaşanmış bir dostluğun öyküsüdür Kayakapı'da Agop'la yaşadıklarımız... Ürgüp'ten Prokopi'ye bir ses, bir özlem ve bir umuttur barışa uzanan ellerimiz...Agop....

İmza Günü

İmza günü ....))) Kuzen Selim'in evinde, Adnan'ın kamerasından ...Tandoğan'da Atamıza yakın minnetle ve saygıyla....Ayşen'in hazırladığı güzel yiyeceklerle ... Şiir kitabımı imzaladım Agop, eh sende olaydın iyiydi...

19 Ekim 2015 Pazartesi

Atatürk Liseli Olmak Ayrıcalıktır..

1979-1982 yılları arasında Ankara Atatürk Lisesinde okudum. Adının Atatürk olmasının gururu ve sorumluluğu bütün liseyi sarmış gibiydi daha ilk adımımı attığımda bahçeye. Her anı her yılı ayrı bir güzel ve özel geçen, her türlü haksızlığa direnen ve özgürce fikrini söyleyen genç insanlardık. Arkadaşlarımız, Değerli Hocalarımız, anılarımız ve tabi ki aşklarımız. Özlemlerimiz ve efil efil esen rüzgarda seslenişimiz. Hepsi hepsi geride kaldı. Ama hiç dinmedi o yıllara, dostlara ve özgürlüğe olan duygularımız ve tabi ki sevdalarımız. Hele hocalarımızla geçen derslerin iyi kötü anıları. Hepsini 2015 de bulma umuduyla gittim yıllar sonra, Hocalarımızı, arkadaşlarımızı ve Ankara Atatürk Lisesinin o havasını yaşadım yeniden.











18 Ekim 2015 Pazar

Adres... Kayakapı'nın Seslenişi'nden




bir adres verdiler
gidilip asla dönülmeyen…
yollarında
çocukların oynamak istemediği,
küskün çiçeklerin açmadığı,
bir yer verdiler …
umut orada sonsuzluktu…
yürek kimsesiz bir çocuk…
gözyaşları suluyordu gönülleri
öylesi bir adres verdiler…
nefesim çoğu zaman
daralıyordu orada..
vücudumdan her gerildiğinde
insan sesleri geçiyor,
ellerim tutacak bir şeyi aramaktan
yoksun bir durumdaydı ki,
orada,
saçlarımı aldılar yirmisinde
altmışımdaymışım gibi

29.01.1988