18 Ağustos 2015 Salı

Kitap Okuyalım ve Öneriler


Kitap okumak bizim kuşağın en temel ihtiyacıydı. Kitabevine  gider uzun uzun kitapları inceler ve mutlaka bir kitap alıp çıkardık. Buluşma yerlerimiz kitap evleriydi. Doğum günlerimizde istediğimiz kitapları nazımız geçen arkadaşlarımıza aldırırdık. Hatta kitap değiş tokuşu yaparak okuyup, üzerinde konuşmak önemli bir gündemdi bir zamanlar. Haliyle kuşaklar arasında tercihler değişiyor.  Ama bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olabilmek olanaksız. Bilginin elde edileceği yerde kitaplar doğal olarak. Ancak teknoloji artık bize e-kitap olanağı da sunmaya başladı. Aynı tadı aldığımı söyleyemem. Bununla beraber önünde durulamaz bir güç teknoloji. Doğru kullanmak faydalı tabi ki. Teknoloji doğru kullanabilmek için de yine de ne okuyacağız sorusu gündemde. Bu konuda her yaşta kitap okumak en güzel şey olduğuna inananlardanım. Gençleri de inandırdığımız ölçüde geleceğimize daha güvenli bakacağımızı düşünüyorum. O nedenle özellik lisede okuyan genç kuşak için çeşitli yazarların önerilerini size aktarmak istiyorum. Umarım bu kitapları edinir ve okursunuz sevgili gençler...Ve her daim genç kalanlar..Kitap okuyanlar..

Ahmet Ümit'in önerdikleri :

* Küçük Prens ..Antoine de Saint Exupery
* Memleketimden İnsan Manzaraları .. Nazım Hikmet
* Binbir Gece Masalları
* Alemdağ'da Var Bir Yılan .. Sait Faik Abasıyanık
* Bereketli Topraklar Üzerinde .. Orhan Kemal
* Damda Deli Var .. Aziz Nesin
* İnce Memed .. Yaşar Kemal
* Don Kişot .. Cervantes
* Suç ve Ceza .. Dosteyevski
* Günlerin Köpüğü .. Boris Vian

Semih Gümüş'ün önerdikleri :

* Malte Laurids Brigge'nin Notları .. Rainer Marie Rilke
* Dönüşüm  .. Kafka
* Çavdar Tarlasındaki Çocuklar .. J.D.Salinger
* Fareler ve İnsanlar .. jonh Steinbeck
* Sineklerin Tanrısı .. William Golding
* Kırmızı Pazartesi .. G.G.Marquez
* Eve Dönmenin Yolları .. Alejandro Zambro
* Son Şiirler .. Nazım Hikmet
* Kuşlarda Gitti .. Yaşar Kemal
* O/Hakkari'de Bir Mevsim .. Ferid Edgü

Doğu Yücel'in önerdikleri :

* Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında .. Haruki Murakomi
* Otostopçunun Galaksi Rehberi .. Douglas Adams
* Yeraltından Notlar .. Dostoyevski 
* Kozmos .. Carl Sagan
* Yürek Söken .. Boris Vian
* Kasabanın En Güzel Kızı .. Charles Bukowski
* Çavdar Tarlasındaki Çocuklar .. Solinger
* Yazma Sanatı .. Stephan King
* Fahrenheit 451 .. Ray Brad Bury
* Beni Asla Bırakma .. Kozmo İshiguro

14 Ağustos 2015 Cuma

Geçmişteki Bir Olaya Geçmişte Yazılmış Bir Mektup



Sevgili Irmak-,

Gecenin alışılmış ritmini bozan çığlık,
Ölüm sözcüğünün kurşuna dizilişidir “O” duvarın dibinde…
Çığlığın ürküttüğü umarsız suskunluk,
Öğrenecem mi seslerin tınısını?
Helal Olsun ! Canım kardeşim.
Kanadına bindir bizi
Ağırlığımıza rağmen, yeşerttiğin çiçeklerle…

Üstün’ün bütün karşı çıkışlarına rağmen, bu şiiri ürettik size (sana). Ankara’dayız  ve yaşam tekerleksiz bir kütlenin düz olmayan bir zeminde sürüklenişi gibi örseleyici.
                Ulan hıyar sana mektup yazmakta ne kadar zorlanıyoruz. Esat duygularımızı tam yansıtamadığımızdan bahsediyor. Bense her birimizin sana ilişkin duygularını ayrı ayrı yazması düşüncesindeyim. Akif ise bu mektubu yazma konusundaki tartışmalarımızı sana yazmamızı öneriyor. Caner her zaman ki düşünüyor.(düşünme molası)Her gün yanı başımızdan umarsızca geçip giden coşkusuz rüzgarın  (çok seviyorum şu coşku lafını) geri dönüp olanca gücüyle yüzümüze çarpmasıydı senin haberin.
                Sendeledik (Caner uzun suskunluk döneminden sonra cikletlerin içinden çıkan şiirleri aratmayacak şeyler söylemeye başladı). Esat karşımda bütün haşmetiyle oturuyor. Düşündüğümüzü düşünerek düşündük ki düşünmemiz gerek.(Ne anlama geliyorsa) Akif “ Herkes bir Atasözü yazsın “ dedi. Benim netliğim karşısında bu adamların belirsizliğini bilmem anlayabildin mi?(bana ithaf) Bu lafın ardından protesto gösterileri ile karşılandım. Bunları aşağıda bulacaksın. Akif’ten “bir kadın seni boynuna taktığın fular(fular kavramı üzerine bir tartışma açıldı. Akif ona yemeni bozuntusu diyor. Esat’a göre ise Üstün’ün aksesuarı. Bu arada Esat bir gerçeğe parmak bastılar. “mektup konusu da fular pardon Üstün olmaya başladı” dedi. Tekrar (söze dönüldü) dan çekip netliğin yüce ağacına bağladı. Sen orada otlanıyorsun. Caner’den “ öyle bir netlik ki bukalemun netliği, rengi bile belli değil fuları gibi.” Esat’tan “yağmurlu bir havada yerin kuruluğunu iddia eden bir netlik” Bu söylediklerini hiç üzerime alınmadım. Aslında bu adamların temel sorununu ben biliyorum. Bu da yoğun bir cinsel açlık. Kadınların lokavtına yenik düştüler. Irmak Kardeş, şu anda hem saçmalıyoruz, hem de bu saçmalıklarımıza kahkahalarla gülüyoruz. Ciddileşme kararı aldık. Ulan Kıl vay anasını lan ! yukarıda aldığımız ciddileşme kararı terörist bir eylemle bozuldu. Büyük bir coşkuyla mektuba başladık ama kolektif bir şeyler üretme alışkanlığımız olmaması sonucu ortaya özgün bir saçmalık çıkarttık. Aslında sana ciddi ciddi şeylerden  bahsetmek istiyorduk fakat kendi içimizdeki karamsarlığın  ve coşkusuzluğun bir kez daha çarpıcı biçimde ayrımına vararak işi gırgıra döktük. Anlıyor musun ?
                Sizlerin eyleminizi yürekten destekliyoruz ve bu şiiri size atfediyoruz.
                Selam olsun sizlere….
AKİF      ESAT      CANER         ÜSTÜN

NOT : Yukarıdaki şiirin dizeleri hepimize aittir, hangi dizelerin kimin tarafından yazıldığını bulunuz.

13 Ağustos 2015 Perşembe

Tara



Tara
Tara
Tara
Saçını
Ağla ve
Ağlat
Gözlerinin
Anlamsız
Bakışlarını
Yak
Bir tutam
Dedemin
Umutlarını

Kar Taneleri




Son baharda uğurladım
Bahar dalı olmuş saçlarını
Gözlerinde
Büzülmüş
Bir torbanın
İçindeki anılar
Yılları tüketip
Umarsızca eridiler
Kar taneleri gibi

Satır Arası




Satır 
Aralarında
Yatıyor
Uslanmaz 
Bir öfke gibi
Sana olan 
Özlemim
Cümle başlarında hep
Seni sevdiğim 
Yazılı
Sekiz sütuna
Manşetten giren
Haber gibi


Bir Solukta Yaşa

Bir solukta yaşa
Özlemli günlerin ozanı
Öyle gökyüzünü 
ya da bulutları
Yağmuru fırtınayı
Lapa lapa yağan karları
Ananın akça pakça gelinini
Beyazlara boyadığın prensesini
Sevecenini unutma
Hepsini bir solukta yaşa
Sen ki bu yalnızlığın odasında
Yenilmeye değil
Ozan olmaya geldin

Ayna Tutuyoruz

Ayna tutuyoruz
Karşılıklı durup birbirimize
Sen gülüyorsan
Ben mutlu oluyorum
Sen hüzünlüysen
Ben üzgünüm
Sonra bırakıp aynayı
Salıncakta sallanıyor
Vücudumuz
Her şeyi
Boş verip


07.05.1989

Yazmak Zorundayım


Ne yapıyorsun sen. Ayaklarımı yerden kesiyorsun, havalarda uçuyorsun, dudaklarımı yarım öpücüklerle dolduruyorsun. Beni Kaf Dağının arkasına uçuruyorsun. Ne var orada, kim var orada. Bu dünyayı bırakıp nereye gidiyoruz söylesene. Ellerim yanar, döner benim ellerim, ellerim, ellerimde kendi ellerim. Konuşmaz ağzım, söylemez dilim. Öyle bakıp duran, sessiz, çırpıntılı gözlerim. Hani gözlerin, nerede seninkiler. Öyle bulutlu ki, yüzün göremiyorum seni. Dokunuyorum hiç sesin çıkmıyor. Sonra bir çift el uçuruyor beni göklere. Pamuk gibi duran buluttan bir parça koparıp geri dönüyorum. Sonra pamuk helva oluyor. Yarısını sana vermek istiyorum. Dünya, insanlar, kardeşler, eşitlik el ele sloganıyla. Neredesin, seni göremiyorum. Birden yüzüm, dudaklarım binlerce öpücükle doluyor. Yağmur gibi gökten öpücük yağıyor. Saçlarım, vücudum, ellerim, kirpiklerim ıpıslak oluyor, bu coşkulu yağmur sonrası. Ve çıkan gök kuşağının altında silinme gereksinimi duymadan, kurumak amacıyla bir taşın üstüne oturuyorum. Biri yine ellerin, fısıltıyla, ver onları bana; ver benimkilere karışsın seninkilerde. Güzellik diyor, aşk diyor, tutku diyor, gelecek diyor. Elimi avucuna tıkıyorum telaşla ve ona üç küçük maymun masalını anlatıyorum. Şu kirli çay deresinde, burnu sümüklü çocukları gösteriyorum. Uzakta suyun kenarında çıplak ayakları, pisliklere bulaşan çocukların ellerindeki uçurtmaları söylüyorum. Hadi gel onları da uçuralım diyorum sana. Öylece bakıyorsun çevrene şaşkın, sonra yeniden yok oluyorsun. Senin benim üstümden attığın çuvaldaki  öpücüklerden, bende onlara atmak istiyorum. Silkiyorum, gökten tek tük bir iki öpücük düşüyor.Gerisi boş, ses değil; çıtırdı bile yok. Duyulmuyor evrende öpücüklerinden bir tını. Üzülüyorum, çocuklara erişemediğim için. Seni havaya fırlattığım da üzerinde pembe çiçekli elbisen var. Etekleri döndükçe açılıyor, açılıyor. Yanımda, yöremde ne kadar kötülük varsa, bir kılıf olup örtüyor üstlerini. Bir seviniyorum, bir seviniyorum; gelip atılıyorum kollarına. Ne çok seviyorum seni ve ne çok seviyorsun sen beni. Hayır bırak beni sevme. Tarla da bu mevsim kadınlar pamuk topluyorlar. Gel el ele verip, onları sevmeye gidelim. Bulutlar arabamız, güneş umudumuz.Göz açıp kapayıncaya kadar oradasın. Ve hemen yanında tarlaya getirilip , unutulmuş gibi duran; ağzı emzikli çocuğu öpüyorsun.Onu emziriyorsun,  sütsüz göğüslerini sütle doldurup veriyorsun ağzına…Uzakta salına salına geliyor bebeğin anası….Ellerim düşüyor boşluğa ve kaybolup gidiyorsun pamuk tarlasında…

20.09.1988

12 Ağustos 2015 Çarşamba

İstatistik Verilerle Blog'um



Bir aydır yazıyorum. Şiirlerimi, denemelerimi, gördüğüm yerleri ve anı kırıntılarını. Yazmak güzel bir şey. Paylaşmak da heyecanlı. Geldiğim noktanın özeti yukarıda. Gideceğim yerin ne olacağını ise beraber başaracağız. Şiir yazmak ya da yazmaya çalışmak yağmur altında ıslanmak gibi.. İnsanın ıslandıkça ruhu yıkanıyor. Duyguların kağıda harf harf düştükçe köşe taşlarını özenle yerleştiren taşçı ustası gibi bakıyorsun kelimelere. Ve hayretle izliyorsun cümlelerin seni nasıl da duygularını apaçık ortaya koyduğuna.  Şairin aynası gibidir şiirleri. Baktıkça kendini görür. Yarattığı eser kendi yüzünün, yüreğinin ve umutlarının yansımasıdır o dizelerde. Ve aslında bir derdi vardır yaşamaya, yaşama olan tanıklığını paylaşmaya ve umutla geleceğe bakmaya dair.  Bende bunu yapmaya çalışıyorum. İşte yukarıdaki istatistik veriler de benim 1 aylık karnem. Teşekkürler....Sevgiyle kalın...Okumaya devam edin lütfen.....Bakalım nerelere gideceğiz beraber....

11 Ağustos 2015 Salı

Okçu ve Kardeşi





Okçu ve Kardeşi bu sefer de Lozanpark'ta Çankaya Okçuluk Spor Kulübü atış sahasındaydılar. Diğer kardeşleri şu anda yanlarında değildi  ama merakla ağabeyini izlemek keyifliydi... Atış Çizgisine nasıl geçiyor. Kolları, yayı tutuşu, oku yaya yerleştirmesi, nefesini tutup, çenesinin altında elini yerleştirip nişan alıp atmasını elleri ceplerinde izledi ... Her aşamasını kardeşine anlatmaya çalışan Okçu ile atışlardan sonra da hedeften okları almaya gittiler. Hatta bir ara dürbünle izledi atışları ve ağabeyini. Acaba o da okçu olabilir miydi, merak içindeydi... Okçu kardeşinin izlemesinden de keyif almış, gururla atıyordu okları hedefe... Zaman hızla akmış ve antrenman bitmişti. Ama aklı Okçuluk Merkezinde ve Okçu'da kalmış, Okçu'da kardeşinin izlemesinin mutluluğu ile konuşarak ayrıldılar Lozanpark'tan ... Ailede bir okçu daha yetişir mi diye de merak ettiğimizden sorduk beraberce... O da Okçu gibi gelmek istiyordu.. Eh bana düşen de onu da getirmek Lozanpark'a... Bakalım ne olacak...

9 Ağustos 2015 Pazar

Geçmişten Gelen Bir Hafta Sonu Anısı...


Çocukluğumdan bu yana hep hafta sonu benim için eğlenceli olmuştur. Okul, her ne kadar ilkokulda iken;  o zamanlar cumartesi yarım gün olsa da, eve geldiğimde herkesin evde olması ayrı bir güzellikti. İlk kez okumayı sökmeyi de cumartesi günü gerçekleştirmiştim. Eve heyecanla ve mutlulukla koşarak gelişimi hala hatırlarım. Tabi o zamanlar genelde eve yakın okullara giderdik ve servis kullanmazdık. Ancak eve geldiğimde gördüğüm her zamanki durum olmadığı bir gündü. Evde ciddi bir bayram temizliğine girişilmişti. Merdaneli çamaşır makinesinden yıkanan çamaşırların suyu sıkılıyordu. Ortalıkta temizlik malzemelerinin birbirine karışan kokusu vardı. Ama evde sadece annem vardı. Ablalarım, ağabeyim ve babam yoktular. Anneme sevinçle söyledim...Anne okumayı söktüm bak bu da kurdelem... Kırmızı kurdelem okul üniformanın sol üst tarafıma okumayı sökünce itina ile öğretmenim aferin oğlu diyerek takmıştı. Ankara'da Teğmen Kalmaz İlkokulu 1-B sınıfında Türkan Erol'un öğrencisi olarak başarmıştım. Ama babamla da uzun uzun çalışmıştık heceleri. O zamanlar hece hece öğrenir daha sonra da kelimeleri bulurduk... Ama akşamında istediğim tüm yemekler de hazırdı annemin ellerinden.... Nereden nereye aşağı yukarı 43 yıl geçti. Hala hafta sonları çok güzeldir bence...Belki herkes için öyledir. Ama şimdilerde küçük bir çocuğun gözünden, orta yaşlı adamın hayat tecrübesine doğru ilerleyen yılların farklılıkları oluştu artık. Geçen bu yıllar boyunca sol göğsümün üzerine bir çok kurdele taktım... Hepsini gururla ve sevgiyle taşıdım... Ama hep o hafta sonunda ki heyecanlı ve okumayı söken çocuğun koşturmasında ki hafta sonlarına özlem duyarım... Çocukluk işte...