28 Aralık 2015 Pazartesi

Daktilo


Teknoloji geliştikçe, hayat kolaylaşır belki ama o kolaylaşan hayat bizi mutlu ediyor mu ? Bundan emin değilim. Hatta mutlu etmediğini düşünüyorum. Daktilo uzun bir  dönem hayatımızda oldukça önemli bir yer tutmuştur. Biraz duygusal olabilir ama ben çok severdim daktilo ile yazmayı. Hemen hemen kendimi bildim bileli evimizde daktilo vardı. Resimdeki Olympia daktilo ile geçti de denebilir çocukluk ve gençlik yıllarım. Evimize giren gelirde payı vardır. Rahmetli Babamın meslek olarak; hakim ve avukat olarak çalıştığı yıllarda, evdeki çalışmalarında ve daha sonra da avukatlık bürosunda ki çalışmalarında kullandığı daktilo budur. Şimdi meslekdaşı torununun bürosunda yerini aldı. Tuşlarında ki yıllardır biriken parmaklarının enerjisi, şimdi torununa kol kanat gerecektir.  Daha ortaokul zamanlarında, lise de çokça kullanırdım. Üniversite de ise yazdığım karalamaları, şiirlerimi düzenleyeyim diye işte bu daktilo da yazdım hep. Bazen babam, kendisine gerekse bile sabırla beklerdi, işimin bitmesini. Seneler ne kadar da çabuk geçti. Daktilo hala bizimle, geçmiş güzel günlerin bir anısı olarak hayatımızın yine içinde. Tuşlar belki sessiz, mürekkebi belki çoktan kurudu ama yine de bir ses çınlar hep kulaklarımda.. Tık .. tık . tıktıktık... tık .tık.....

26 Aralık 2015 Cumartesi

Doğar...Ölür...

Hayat iki yönlüdür.
Döner durur... 
Doğar ...
Ölür...
Doğar....
Hangi kelimeyi sonda yazarsan 
umut ya da hüzün 
aslında hissettiğindir..
Agop 
sen hep doğarsın 
yarınlara 
bilirim ... 
Benide bilen bilir...
Bilmeyen 
umuda yelken açsın,
bulur beni 
Karşıyaka'da...

25/12/2015
Ankara

24 Aralık 2015 Perşembe

Eh be çocuk

Yazamadım ağladım çocuk 
Söyleyemedim sustum çocuk
Elbet acısı diner dedim 
Dinmedi çocuk
Güzelliği çevreledi 
Avunduk be çocuk
Eh çocuklar büyüdü
Zaman aktı
Hayat işte yürüdü gitti
Be çocuk
Şimdi ne zaman kar yağsa
Ne zaman hava soğusa
Bangır bangır sesleriniz kulaklarımda çocuk
Pencerenin önünde 
son kez 
Baktığında gözlerindeki umut
Sendin çocuk
Haydi bakalım tut elimden 
Okul zamanı şimdi
Hadi be çocuk

24.12.2015 Ankara

"Nur içinde uyu canım ablam"

13 Aralık 2015 Pazar

3000 !


Herkese selam,


Duygularımı dizelere dökerek anlatmaya başladığım Kayakapı'ya hoş geldiniz" denilerek 12.07.2015 günü gece yarısında Karşıyaka'da dostların arasında ilk blog yazısı yayınlanmış. 5 ay geçmiş. 3000 kez tıklanmış.  124 yayın yapılmış. Bu sürede Karabük'ten Ankara'ya dönülmüş. Ülke seçimler ile tercihlerini ortaya koymuş. Yaz bitmiş, son bahar hüznü çökmüş, Eylül'de 25 yıl denilmiş..Kasım'da aşk başkadır denmiş ve Kulüp değiştirilmiştir. 1 yaş heyecanı ile yeni bir can heyecanı olmuş. Aralık gelmişşşş. 3000 olmuş. Şiirler, anılar, denemeler, yazılar ve resimler ile 5 ay geçmiş.  

Agop bu sayının çok az olduğunu söyleyip, olmaz böyle şey breh breh deyip, çıktı balığa gece gece, soğuğa. Bu hafta aslında olmak istede o da ama olmadı işte. Dostlar geldiler Ankara'ya ... Çocuklar gibi döndük 20 li yaşlara..Ama biraz da yaşlanmışız mı ne, eskisi gibi de deli deli esmedi zaman. Daha makul ve sohbete dönük yavaşladı ortalık.

3000 bir rakam, yıl değil elbette. 3000. bin yılda olacaklar ile şimdi olanlar arasında bir köprü de değil. Duygularım ve yaşadıklarımın  dökülmesi ama nereye... Eskiden kağıda dökmek vardı. Şimdi word'e dökülüyor. Sanal gerçeklik ile başvurmak okuyucuya şu an yaşanılan. 

Yazmak eylemi ile düşünmek iç içe geçtiğinde verimli bir söylem oluşuyor. İşte bu verimli çalışmasının da ölçütü de word e dökülenlerin okunabilirliğinin olması. Tüm kaygı bu aslında. Okunabilir olmak. İyi ama nasıl olacak. Tefekkür devreye girmeli bu aşamada. Yani kendinle kalıp, düşünebilmek, sorgulamak ve nerede olduğunun farkında olabilmek. 

3000 işte böyle bir şey. Yoksa kuru kuruya bir rakam değil . Ama daha da yol uzun... 36 gibi... hayatın karelerinin anlamını ifade etmek kaygısı ile eskiden 36 lık pozların süpriz sonuçlarının, digital çöplükle sonuçlanmasını görüyoruz. Oysa 3000 öyle olmasın diye kaygım. Bunu başabilmek için çabam.. Ama 3000...Sıfırdan çok...




8 Aralık 2015 Salı

AGOP !!



merhaba Agop....!

senden bahsettikçe, 
sana seslendikçe 
merak eder oldular seni. 
kimsin, nereden gelip nereye gidersin 
ve niye bu kadar adın geçiyor... 
dur bakalım bir zaman gelir 
seni anlatırım dostum... 
ama şu kadarını söyleyeyim 
hayal ve gerçeklik iç içe geçmeyince, 
zamanın akışı monotonlaşır.... 
ama mutlaka bir kahve içimi 
sohbet etmeye de gideriz dostlara... 
sohbet işte o kahvenin öncesi 
ve sonrasına göre yol alır 
hayatın içinde... 
hadi rastgele....

6 Aralık 2015 Pazar

27 kasım 3 aralık 2015 sinema verileri

 

Sinema sektörünün geldiği noktada seyirci sayıları ve gelir, sanatsal kaygıya göre daha önde izlenir oldu. İyi film, kaliteli film bulmak zorlaştı ama sinemaya gitmek kolaylaştı. Sinema salonları AVM lerin içinde yer bulmaya başladı. Cadde üzeri sinema salonları ise giderek kapanmakta artık. Yukarıda ki boc office verilerine göre toplum olarak ucuz komedi flimlerine prim verip gülüp geçerek zamanı tüketmek kolay geliyor. Gençlik flimleri ve çocuk flimleri seyirci sayısının artması tabi ki çok güzel. Ama hala yabancı film hegemonyası da kırılabilmiş değil. İyi seyirler , seçim sizin... Ben film seçerken konusuna, yönetmenine, oyuncularına ve kendinize göre bir seçim yapmanızı ama kolayına kaçmamanızı öneririm...

5 Aralık 2015 Cumartesi

Eski bir tapınak yazısı/Xsentus İ.Ö.9

 ESKİ BİR TAPINAK YAZISI' nda 
ifade edilen özlü sözler düşünmeye değer niteliktedir. 

Gürültü, patırtının ortasında sükunetle dolaş, gürültüde sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe,Kendini yitirmeden herkesle dost olmaya çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun. Bağışla ve unut. Ama kimseye teslim olma, içten ol; telaşsız, kısa ve açık seçik konuş. Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinler onları; çünkü dünya da herkesin anlatacak bir öyküsü vardır.  Yalnız planların değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. İşinle, çabanla ne kadar küçük olursa olsun ilgilen; hayattaki dayanağın odur.

Seveceğin bir iş seçersen, yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle sev ki,  başarıların, bedenini ve yüreğini güçlendirirken verdiklerin ile de yepyeni  hayatlar başlatmış olacaksın. Sadece seviyende ki kişiler ile olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman bile sever gibi yapmakla kazanırsın.çevrene önerilerde bulun ama hükmetme. İnsanları yargılarsan onlara sevmeye zamanın kalmaz uzunlukta bir kumsaldaki tek bir kum taneciğin den daha fazla değildir. 


Gerçek aşka burun kıvırma sakın; onu küçümsersen sen de besinsiz kalırsın, küçülürsün. O yoğun sevgi çöl ortasındaki yemyeşil bir bahçe gibidir.  O bahçeye layık bir bahçıvan olabilmek için her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.  Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. 

Savaşmadan teslim olma Bazı idealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır.  Bu dünyada bırakabileceğin en iyi miras ardında duracağın dürüst bilgidir. 

Yılların geçmesine öfkelenme; gençliğine yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme. Rüzgarın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini rüzgara göre ayarla. Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir. Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki, evreni yargılamak imkansızdır. Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içinde ol. 


Hatırlar mısın? Doğduğun zamanları; Sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlulukla gülümse.  Sabırlı, sevecen, erdemli ve olumlu ol. Eninde sonunda bütün servetin sensin. Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekanıdır. 


Xsentus (İÖ 9. Yüzyıl )

29 Kasım 2015 Pazar

Gösterimdeki Flimler Seyirci Sayısı


Adaletspor


Sene  1982...Ankara 19 Mayıs Stadının sert topraklı amatör küme maçlarının oynandığı yan saha. Takım Adaletspor. Daha o zamanlar başladı yani adil olma, adaletli olma, adalet için yaşama bakışım, direnmem... İyi bir futbolcu olamadım. Gol attığımda oldu. Yedek kaldığımda. Sarı kartta gördüm. Kırmızı kartla hiç karşılaşmadım. Ayağıma tekme de yedim. Tekme de attım. Ama adam gibi spor yaptım. Kolayına kaçmadan, amatörce, sonuna kadar...Nefesim yettiğince, tekniğim, futbol bilgim elverdiğince... Yendim de yenildim de.. Farklı da yenildik, farklı da yendiğimiz oldu, nadiren de olsa.. Maça çıkarken bir limonu paylaşırdık bir arkadaşımızla..Maç bitince duş alma olanağı soğuk su ile olduğundan pek kolay da olmazdı.  Hepimiz birer ünlü futbolcu olmak istiyorduk. Adaletspor için mücadele ediyorduk. 30 sene geçmiş bile çarçabuk geriye dönüp bakınca....
Adaletspor Takımı...1982...oturanlar soldan ikinci...


23 Kasım 2015 Pazartesi

Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun....

Benim tanıdığım Öğretmenlerimin çağrısıdır C.Atıf Kansu'nun "Dünyanın Bütün Çiçekleri" adlı şiiri... Öğretmenlerime, öğretmen tanıdıklarıma, tanımadıklarıma ve bir şey öğretmek için çabalayan tüm öğreticilere selam olsun. Öğretmenler Gününüz Kutlu olsun. Onlara "Dünyanın Bütün Çiçekleri"ni getirseniz bile emeklerini ödeyemezsiniz. Öğretmenlerime şükran borçluyum. Ellerinizden hürmetle öperim... Sevgi ve Saygılarımla.. 



DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçekleri getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin… ve sonra öleceğim.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum.
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları…
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Ben bir köy öğretmeniyim, bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyorum gönlümde,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden
Ne güller fışkırır çilelerinde,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencilerimi istiyorum
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek seni, beni kimse bilmeyecek
Seni, beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta.

Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım.
Yurdumun çiçeklenmesi için, daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi ustum, örtün beni, yatırın buraya,

Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini,
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın,
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kop dağına göçen,
Yürükler yaylasında, Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin, bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.

Ceyhun Atuf KANSU

16 Kasım 2015 Pazartesi

Sandalyeler ve Masa...Yüreklerimiz...


dört sandalye, bir masa 
ve iki küçük gemici feneri ile 
geceye seslenen denizin kenarında 
çay içerek hayallerini konuşan 
dört kişiyi hatırladın mı Agop! 
gelecek ellerini uzatsalar 
dokunabilecekleri uzaklıkta gibiydi onlar için. 
yürekleri adımlarının önünde gidiyor gibi 
heyecan içindeydiler. 
öylesine bir gece, 
öylesine bir sohbet 
ve öylesine bir anı  paylaştılar. 
gece örttü üstlerini. 
üşüdüler ama seslenmediler...
masada gelecekleri kuruldu...
masadan ilk kalkanı yoktu gecenin. 
usulca gölgeleri çoğaldı 
ve gecede kayboldu. 
onlardan geriye kalan isimleriydi Agop!... 
masa yine öylece bekliyor... 
gece çoktan sabahın alacasına, 
kaderin kurulmasına uyandı bile. 
kısmetse Agop, bu gün balıktan dönerken 
yine söyleyeceğiz hep beraber...
"Dostların arasındayız, güneşin Sofrasındayız" 
ve yine hatırlayacağız.... 
bekleyeceğiz ve kısmetimizi denizden alıp, 
yarın yine denize vereceğiz...